Metabolizma süreci boyunca vücudumuz birçok toksin üretmektedir. Güneşin UV ışınları, sigara, alkol, hava kirliliği ve katkı maddeleri içeren gıda ve içecekler, vücuttaki toksin birikimini artıran etkenler arasında yer almaktadır.
Bu zararlı atıkların bir kısmı bağırsaklar, böbrekler, ter bezleri ve akciğerler aracılığıyla temizlenirken, günümüzde toksin yükünün artması nedeniyle antioksidanlara olan ihtiyaç da artmıştır. Beslenme ve Diyet Uzmanı Esma Nazlı Bulut, vücudun toksin avcısı olarak bilinen quercetin bileşiğinin özelliklerini ve doğal kaynaklarını şu şekilde aktarıyor:
Takviyelerin yan etkisi olur mu?
Günlük 1000 miligramdan fazla quercetin alımının yan etkilere yol açabileceği belirtiliyor. Bu miktarı doğal gıdalarla almak zor olabilse de, bilinçsiz takviye kullanımı ile bu miktara ulaşmak mümkündür. Ayrıca, çeşitli ilaçlarla etkileşime girerek istenmeyen yan etkilere neden olabileceği için quercetin takviyesi öncesinde mutlaka doktora danışılması önerilmektedir.
Bitkilerin savunma mekanizmasında yer alır
Quercetin, bitkilerde doğal olarak bulunan bir flavonoiddir. Bu bileşik, bitkilerin savunma mekanizmasında önemli bir rol oynamakta ve antioksidan özellikleri ile dikkat çekmektedir.
Gücü bilimsel araştırmalarla ispatlandı
Pek çok bilimsel çalışma, quercetin’in vücudun toksinlere karşı mücadelesini destekleyici etkisini, oksidatif stresi azaltma ve kronik hastalık riskini düşürme konusundaki güçlü antioksidan özelliklerini ortaya koymaktadır.
Bu gıdaları düzenli tüketmeniz yeter
Quercetin, başlıca kapari, sarı ve yeşil biber, kırmızı ve beyaz soğan, sarımsak, kuşkonmaz, kırmızı üzüm, kiraz, domates, elma, brokoli, lahana, Brüksel lahanası, turunçgiller, fındık, badem, antep fıstığı, siyah-yeşil çay, kırmızı yapraklı marul, kızılcık, yaban mersini ve ahududu gibi gıdalarda bol miktarda bulunmaktadır.
Dengeli bir beslenme düzeni içerisinde bu gıdaların düzenli olarak tüketilmesi (elma ve domatesin kabuklarıyla birlikte) vücudun quercetin ihtiyacını karşılamaya yardımcı olacaktır. Mevsiminde, taze ve çiğ olarak tüketim de quercetin alımını artırmaktadır.
İŞTE ÇOK YÖNLÜ ETKİLERİ
Anti-kanserojen: Quercetin, güçlü bir antioksidan olarak vücuttaki serbest radikalleri etkisiz hale getirir ve hücreleri oksidatif strese karşı korur. Bu durum, yaşlanma belirtilerini yavaşlatabilir ve kronik hastalık riskini azaltabilir. Molekülün, tümör hücrelerinin büyümesini engelleyerek kanser riskini azalttığına dair çalışmalar bulunmaktadır.
Anti-bakteriyel: Mide, cilt, solunum ve üriner sistemdeki bakteriyel enfeksiyonlarla mücadelede etkili anti-bakteriyel özellikler sergilemektedir.
İltihaplanma önleyici: Quercetin, inflamasyonu azaltma yeteneğiyle başta eklem ağrıları olmak üzere birçok inflamatuar durum için fayda sağlamaktadır.
Bağışıklık destekçisi: Bu bileşik, bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyonlara karşı direnci artırır ve hastalıklara karşı etkili savunma mekanizmasının gelişmesine yardımcı olur.
Kalp dostu: Quercetin, kan basıncını düşürme ve damar sertliğini önleyici etkileri ile kalp hastalığı riskini azaltmada etkilidir. Ayrıca, kan damarlarında yağ birikimini engelleyerek kalp krizi ve felç riskini de azaltabilir.
Alerji hafifletici: Histamin salınımını azaltarak mevsim geçişlerinde görülen alerjik reaksiyon semptomlarını hafifletmektedir.
Kas yorgunluğunun ilacı: Antioksidan ve anti-enflamatuar özellikleri sayesinde kas yorgunluğunu azaltarak iyileşme ve toparlanma sürecinde destekleyici bir etki sağlamaktadır.
Kırışıklık, egzama ve akne giderici: Günlük yaşamda maruz kalınan hava kirliliği, UV ışınları ve stres gibi etkenler cilt hücrelerinde yaşlanma sürecini hızlandırmaktadır. Quercetin, bu zararlı molekülleri etkisiz hale getirerek cildin genç ve sağlıklı kalmasına yardımcı olurken, akne ve egzama oluşumunu yavaşlatıcı etkiler de göstermektedir. Ayrıca, cildin sıkı ve dolgun görünmesini sağlayan kolajenin yıkımını yavaşlatarak kırışıklık oluşumunu geciktirmektedir.
Üreme sağlığını destekleyici: Kan dolaşımını iyileştirme yeteneği ile cinsel sağlığa olumlu etkilerde bulunan quercetin, erkeklerde erektil disfonksiyon sorununa da yardımcı olabilmektedir.
