Nesnellik Düzeyi
Lukacs, estetik alanın özgül nesnelliği düzeyine ulaşabilmek için öznenin tikelliğini aşması gerektiğini vurgular. Bu durum, söz konusu oluşumların artık öznellikten bağımsız bir dış dünyaya karşı salt öznel tepkiler olarak değil, kendilerine özgü ve bağımsız bir nesnelliğin kurucusu olmalarını sağlar. Bu noktada sanatçı ile acemi arasındaki en önemli fark da belirginleşir.
Nesnelliğin Zorluğu
Estetik alanda bireyselliğin etkisi oldukça büyüktür. Sanat ürünü, bireysel bir çaba olarak ortaya çıkar ve bireyin görüşleri ile ahlak anlayışı, gerçekçilik üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Tikelden sıyrılmanın zorluğunu Lukacs, yaratım sürecinin olumlu ya da olumsuz etkilenmesine dair sorularla açıklar. Bu sorulara verilecek yanıt, estetik bir genellemenin gerekli olduğunu ortaya koyar. Ana konu veya motifin seçimi, yaratıcı özneyi türsel olarak yaklaştırabilir ya da uzaklaştırabilir, bu durum ise onun kendi sınırlarını aşmasına yardımcı olduğu gibi, engel de olabilir.
Ana konuya olan bakış açısı da belirleyici bir unsurdur. Eğer ana konu ya da bakış açısı hatalıysa, yazar tikelliği aşamaz.
Yazar Sevim Kahraman, bu duruma bir örnek olarak Orhan Pamuk’un "Tuhaflık Romanı" adlı eserini ele alır. Kahraman, Pamuk’un romanda öznel bir bakış açısını koruduğunu ve nesnel bir bakışı bilinçli olarak dışladığını dile getirir.
Öte yandan, Kemal Bekir’in "Kanlı Düğün" romanında ana konunun doğru bir şekilde belirlendiği görüşündedir. Kahraman, Bekir’in tikelliği aşarak, gerçekçi bir roman yazdığını ifade eder.
Kahraman, "Kanlı Düğün"de dikkat çekici bir ayrıntıyı ön plana çıkarır. "Siviller, Hüsnü’yü yakalamak için geldiklerinde hava yağmur bulutları ile kaplanır. Bu süreçte yağmur yağdı yağacak biçiminde sürer. Aynı zamanda Hakkı’nın düğün günüdür. Sonunda yağmur birden bire boşanır. Yağmurdan sonra havanın açması gibi, sivil polislerin oyunu da çözülmeye başlar. Havanın durumu, olayların karmaşıklığı ve çözülmesi ile koşut biçimde ilerler." Bu örnek, bir romanda yağmurun yalnızca yazarın isteğiyle yağmayacağını gösterir.
Kahraman, yağmurun bile bütünsellik içinde yazarın öznelinde kalmadığını ifade eder; bilimsel estetikte keyfiliğin yeri yoktur.
Balzac
Stefan Zweig, Balzac’ı tanıtırken onun gösterişli yaşama ve paraya düşkün olduğunu belirtir. Balzac’ın dünya görüşü gerici bir yapıdadır. Ancak bu duruma rağmen, gerçekçi eserler kaleme almıştır. Marx, Balzac için "Gerçeği derinden kavramasıyla dikkati çeken Balzac" ifadesini kullanır. Balzac, gerçekliği kavradığında kendi özgünlüğünü sergilemiştir.
Tolstoy
Tolstoy da benzer şekilde bir gerici dünya görüşüne sahiptir. Lenin, Tolstoy’u eleştirirken, "İnsanlığın esenliği için yeni çeteler keşfederek bir peygamber olarak gülünçtür" der. Tolstoy’un düşünceleri, Rusya’daki burjuva devriminin yansımalarını içerir ve bu nedenle özgün bir bakış açısı sunar.
Romanın İşlevi
Engels, romanın işlevini "Tez, durumunun ve eylemin kendisinden ortaya çıkmalıdır" diyerek açıklar. Yazar, toplumsal çatışmaların tarihsel çözümünü okuyucunun önüne sermek zorunda değildir. Bu bağlamda, sosyalist tezli bir roman, gerçek koşulların doğru bir çizimini yaparak yanılsamaları yıkıyorsa, görevini tam anlamıyla yerine getirir.
Gerçekçilik
Engels, gerçekçilik üzerine eleştirilerini getirirken, öykünün yeterince gerçekçi olmadığını savunur. Gerçekçilik, tipik karakterlerin tipik durumlar içinde doğru bir biçimde yeniden verilmesini gerektirir. Yazarın karakterleri yeterince tipik olsa da, bulundukları ortamın yeterince tipik olmadığını ifade eder.
Nesnelerin Birliği
Gerçekçi yazarlar, eserlerinde nesneleri iş olsun diye değil, işlevsel bir biçimde kullanırlar. Tolstoy’un "Anna Karenina" romanındaki at yarışları, Yakup Kadri’nin "Panorama" adlı eserindeki şapka, Kemal Bekir’in "Kanlı Düğün" romanındaki yağmur, Orhan Kemal’in "Devlet Kuşu" romanındaki bahar mevsimi gibi nesneler, işlevsellik taşır.
Nedensellik
Suçkov, nedenselliği, gerçekçilikte yapıt ile bölümleri arasında bir bütünlük oluşturulması ve olaylar dizisi ile kişiler arasındaki ilişkinin sürekli gelişmesi ile açıklar.
Umutsuzluğa Karşı Marksçı Görüş
Marksizm, umutsuzluğa karşı bir bakış açısı sunar. Marksçılığın gücü, insan gelişiminin ana hatlarını yakalayabilme yeteneğindedir. Böyle bir bilgiye ulaşanlar, geçici karanlığa karşın, nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini görebilirler. Umutsuzluk felsefesi, bir dünyanın çöküşüne ve doğum sancılarına odaklanır.
Sanatta star sistemi yazarları, okuyucuları karanlıkta bunaltırken, gerçekçi yazarlar umut verici eserler sunarlar. Orhan Kemal, Kemal Bekir, Kemal Ateş, Suat Derviş, Nezihe Meriç ve Sevgi Soysal gibi yazarlar, insanlara yeni bir umut ışığı sunmaktadırlar.