Türkiye’nin ekonomik durumu yıllardır kriz içinde. İş yaratma konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor ve bu durum sadece birkaç yüz bin işsizin ötesinde bir sorunu temsil ediyor.
İktisatçı İnan Mutlu, bu konuda sürekli grafikler paylaşıyor. OECD ülkeleri arasında geniş tabanlı işsizlikte Avrupa’da birinci sıradayız: Yüzde 28.5. Görünüşe göre iktidar, birinciliğimizin bir önemi yok, önemli olan bu unvanı taşımak.
İşsizlik nedeniyle, çalışma hayatına katılım oranı da oldukça düşük: Yüzde 55.1. Kosta Rika’da bu oran yüzde 61.4 iken, İzlanda’da yüzde 84.7’ye kadar çıkıyor. OECD ortalaması ise yüzde 69.9 civarında.
Ekonomist Cüneyt Akman, önemli bir noktaya parmak basıyor: “İnsan emek gücünün, verim ve değer yaratan potansiyelin boşta kalması, israfın en büyüğüdür. Bunun ekonomik boyutu bir yana, kaybolan hayatlar da cabası.”
Türkiye’de çalışabilir durumda olan, ancak iş aramaktan umudunu kesmiş 2.495 milyon insan bulunuyor. 2020 yılına göre bu sayı 1 milyon daha artmış durumda.
İş yaratamadığımız için üretimimiz de düşüyor ve bu durum, vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılamada zorluklar yaşamasına sebep oluyor.
YURTDIŞINA GÖÇ
Ülkemizden yalnızca iyi beyinler değil, aynı zamanda iş gücü de yurt dışına göç ediyor.
Tekstil ve hazır giyim sektöründe, yüksek enflasyon ve baskılanan döviz politikaları nedeniyle yaklaşık 300 bin kişi işsiz kaldı. Sektör, üretimini Mısır gibi ülkelere kaydırmaya başladı. İflaslar da bu duruma ekleniyor. Pahalılık nedeniyle Avrupa’ya yapılan ihracatta ise büyük zorluklar yaşanıyor.
Yurt dışına giden dövizler de dikkat çekici. Ülke dışında satın alınan konutlar için ödenen miktar, bir yılda 2.8 milyar dolara ulaştı (İ. Mutlu).
Üretim azaldıkça, halkın temel gıda maddeleri olan et gibi ürünlere erişimi de zorlaşıyor. Türkiye’de dana etinin fiyatı son bir yılda yüzde 37.3 artış gösterdi. Kaybedenler çiftçilerimiz ve bu duruma maruz kalan geniş halk kesimleri, kazananlar ise et ithalatçıları. Mantıksız bir çözüm olarak, halkın ticari olarak örgütlenip et ithalatçısı olması öneriliyor, bu elbette bir çözüm değil.
Fatih Yaşlı’nın belirttiği gibi, ‘ekmeğin küçülmesi’ sadece bir metafor değil. Son iki yılda asgari ücret yüzde 65 artarken, ekmek fiyatları yüzde 89 artmış durumda.
Yoksul kesimin protein alımı, ekmek küçüldükçe azalıyor. Bunun sebepleri üzerinde düşünmek gerek.
ŞİMŞEK Mİ HAKLI, MİLLET Mİ
Şimşek, enflasyonun büyük oranda düştüğünü savunuyor ve 2026 yılını işaret ediyor. Ancak hane halkının yüzde 75’i bu iddiaya inanmıyor. Bu oran, kayıtlara geçen en yüksek oran.
İnanmayanların arasında sanayiciler ve ithalatçılar da bulunuyor. Geçen yıla göre bu yıl yaptıkları zamlar, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. İktidar ise bu zamların enflasyonu etkilemediğini öne sürecektir.
Peki, devletin tekelindeki benzine, doğal gaza ve elektriğe yapılan büyük zamların sorumlusu özel sektör mü?
Kesinlikle, halkın yaşadığı bu sıkıntılar, ülkedeki milyarder sayısını da hızla artırıyor. Forbes’in ‘En Zengin 100 Türk’ listesine göre, Türkiye’deki dolar milyarder sayısı 35’e yükselmiş durumda.
AKP ŞAKŞAKÇILARI
İstanbul’da ulaşıma yapılan zamlar, asgari ücretliyi bile olumsuz etkiliyor.
Tüketici fiyat endeksindeki artış, asgari ücret artışını geride bırakmış durumda. İlk kez asgari ücret artışı açlık sınırının altında kalmıştır.
TV’lerdeki iktidar destekçileri arasında da tartışmalar baş göstermeye başladı. Bazı isimler, ‘Biz, kelle koltuk AKP’yi savunurken, Hande Fırat da ekranlardaki koltuklarımızı AKP’li siyasetçilere terk edelim, biz de gazetecilik yapalım’ diyerek eleştiride bulunuyor. Bu durum, utanmazlık noktasında kimlerin hangi yerde durduğuna dair bir tartışma başlatıyor.
Neyse ki, her şeyin bir yolu var.
(Dünkü yazımdan dolayı HÜDA PAR taraftarları saldırıya geçtiler!)




