Ünlü iktisatçı Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin 2002 yılından bu yana gerçekleştirdiği büyüme performansını detaylı bir şekilde analiz ederek, bu sürecin arkasındaki dinamikleri ele aldı. Eğilmez, büyümenin nasıl sağlandığı ve bu sürecin hangi maliyetlerle ilerlediği üzerine yaptığı değerlendirmede, ortaya çıkan bulguların benzer ülkelerle kıyaslandığında güçlü bir başarı hikâyesi sunmadığını belirtti. İşte Mahfi Eğilmez’in “Ne Pahasına?” başlıklı yazısında öne çıkan dikkat çekici analizler:
TÜRKİYE BÜYÜMESİNİ DESTEKLEYEN UNSURLAR
“2002 yılının sonunda Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH) 238 milyar dolar iken, 2024 sonunda bu rakam 1.358 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı zamanda, 2002 yılı sonunda 3.616 dolar olan kişi başına gelir 2024 sonunda 15.325 dolara yükselmiştir. Bu veriler, 2002 yılına göre GSYH’nin dolar cinsinden 5,7 kat, kişi başına gelirinin ise 4,2 kat arttığını göstermektedir.
İlk bakışta, son 22 yılda önemli bir ekonomik başarı elde edilmiş gibi görünüyor. Ancak iktisatçı olmayanlar ya da bu durumu sorgulamayanlar için bu başarıyı sadece gözlemlemek ve mutlu olmak yeterli olabilir.
İktisatçılar ise bu görünümün arkasında yatan gerçeklere ve bu başarının ne pahasına elde edildiğine bakarlar. Bu tür bir incelemenin ilk adımı, büyümeyi destekleyen faktörlerde bu dönemde bir değişiklik olup olmadığını sorgulamaktır. Bu faktörler, ülkelerin durumuna göre farklılık gösterebilir. Türkiye özelinde borçlanma, özelleştirme ve döviz kuru en önemli unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu unsurları detaylı bir şekilde inceleyelim.”
BORÇLANMA VE ÖZELLEŞTİRME ETKİSİ
“Türkiye’nin dış borç stoku 2002 yılsonunda 132 milyar dolardı. 2024 yılında ise bu rakam 518 milyar dolara yükselmiştir. Yani bu 22 yıllık süreçte dış borç stokumuz 3,9 kat artmıştır. Aynı dönemde merkezi yönetimin iç borç stoku 2002 yılında 75 milyar dolar iken, 2024 yılında 141 milyar dolara ulaşmıştır. İç borçlanmadaki artış ise 1,9 kat olmuştur.
Bu borç artışlarının yanı sıra, 2002 yılına kadar özelleştirmelerden elde edilen gelir 9 milyar dolar iken, 2002-2024 arasındaki dönemde 68 milyar dolara ulaşmıştır. Başka bir deyişle, özelleştirme gelirleri önceki döneme göre 7,6 kat artmıştır.”
DOLAR KURU NASIL BASKILANIYOR?
“Görünürdeki bu başarı, ‘ne pahasına elde edildi’ sorusunun yanıtını borçlanma artışı ve özelleştirme gelirlerinin etkileriyle sınırlı bırakmıyor. GSYH’nin hesaplanma yöntemi de incelemeye tabi tutulmalıdır. Öncelikle dolar kuru ile ilgili bir tespit yapmalıyız:
Türkiye, dolar kurunu iki yöntemle baskılamaktadır:
(1) Merkez Bankası piyasaya dolar satarak, doların bollaşmasını sağlayarak kurun düşmesini sağlıyor.
(2) Türk Lirası faiz oranlarının yüksek olması ve kurun enflasyondan daha düşük artması nedeniyle insanlar, dolarlardan Türk Lirasına geçiş yapıyor. Bu durum doları bollaştırarak kurun yükselmesini engelliyor. Böylece yüksek enflasyon ve düşük kurlu bir yapı ortaya çıkmış oluyor.
GSYH, Türk Lirası ile ve cari fiyatlarla hesaplanmaktadır. Bu hesaplama yöntemi, o yılın enflasyonunu da içermektedir. Dolayısıyla, cari fiyatlarla hesaplanan GSYH, o yılın ortalama dolar kuruna bölünerek dolar cinsinden GSYH hesaplanmaktadır. Enflasyon ne kadar yüksekse ve cari fiyatlarla Türk Lirası cinsinden GSYH ne kadar yüksekse, USD/TL kuru ne kadar düşükse dolar cinsinden GSYH o kadar yüksek çıkmaktadır.”
“GERÇEK ANLAŞILDIĞINDA TAT KAÇAR”
“GSYH’nin varlık satışı ve borçlanmayla desteklenmesi, ayrıca dolar kurunun baskılanması, uzun vadede ciddi sorunlara yol açabilir.
(1) Özelleştirme yoluyla elde edilen gelirlerle büyümek, bir ailenin geçmişte edindiği varlıkları satıp bununla zenginmiş gibi görünmesine benzer. Bu durumda gelir, aslında servet azalmasıyla elde edilmiştir. Sürdürülebilir bir durum değildir. Satılacak varlık kalmadığında, eski sorunlar geri dönecektir.
(2) Borçlanarak yaşamaya devam etmek, gelir arttığı sürece sorun çıkarmayabilir; ancak gelir artmadığında sıkıntılar katlanarak büyür. Eğer özelleştirme ve borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar, daha fazla gelir getirecek yatırımlarda kullanılmış olsaydı sorun yaşanmazdı. Ancak geçmişe baktığımızda, bu kaynakların, yalnızca savunma sanayi yatırımları dışında, daha verimli yatırımlara yönlendirilmediği görülmektedir.
(3) Dolar kurunu, enflasyonun altında artacak şekilde baskılamak, GSYH’yi olduğundan daha yüksek göstermek sürdürülebilir bir yöntem değildir. Zamanla ihracat daralırken, ithalat artar ve cari açık büyür. Bu durumda kur hızlıca yükselebilir ve GSYH da hızla düşebilir. İllüzyon, arka planda gerçek ortaya çıkana kadar hoş bir deneyim sunar, ancak gerçek anlaşıldığında tat kaçabilir.”
“PARLAK BİR BAŞARI TABLOSU YOK”
“2002-2024 döneminde GSYH ve kişi başına gelirdeki artışı, başka gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırdığımızda (tablo; IMF, World Economic Outlook Database, 2025’ten derlenen verilerle hazırlandı):
Türkiye’nin, borçlanmayı artırarak, varlıkları satarak ve kuru baskılayarak sağladığı GSYH ve kişi başına gelir artışının, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında göründüğü kadar parlak bir başarı hikâyesi olmadığını ortaya koymaktadır.”
“EKONOMİ DE GERÇEK ÖTESİ OLUR”
“İlk bakışta başarılı görünen son 22 yılın GSYH ve kişi başına gelir artışının, gerçekte varlık satışları ve borçlanma artışı ile dolaylı olarak elde edilen kaynaklarla ve dolayısıyla dolar kurunun enflasyon kadar yükselmemesinin sağlanması ile elde edildiği anlaşılmaktadır. Üstelik bu artış, benzer ülkelerle karşılaştırıldığında gerçek bir başarı olarak nitelendirilemeyecek bir durumdadır.
Gerçek ötesi bir yapı içerisindeyseniz, ekonominiz de gerçek ötesi bir hal alabilir.”




