Hükümet, “kısmi süreli, evden veya hibrit” çalışma modellerini içeren esnek çalışma sistemine geçiş ile ilgili hazırlıklarını yeniden gündeme getiriyor. 12. kalkınma planı ve orta vadeli programlarda belirtilen hedefler doğrultusunda, Cumhurbaşkanlığı yıllık programında kamu sektöründe esnek çalışma modellerinin hayata geçirilebilmesi için mevzuat çalışmalarının yapılacağı ifade ediliyor. Ancak hem özel sektör hem de kamu için planlanan bu adımların, yeni bir güvencesizlik dalgasını beraberinde getirebileceği yönünde ciddi endişeler var. Sendikalar ve ekonomistler, bu düzenlemelerin işgücünün tercih ve ihtiyaçları yerine siyasi ve idari çıkarlar doğrultusunda şekilleneceği riskine dikkat çekiyor.
‘KAMUDA SADAKAT REJİMİ’
Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Ahmet Karagöz, bu hazırlıkların “kamuda istihdam rejimini siyasal ve ideolojik ihtiyaçlara göre yeniden inşa etme” amacını taşıdığını öne sürüyor. Karagöz, “yarı sigorta-yarı ücret” gibi uygulamaların sosyal güvenlik haklarını tehdit edeceğini vurgularken, özellikle kadın istihdamının olumsuz yönde etkileneceğine dikkat çekiyor. “Evden çalışma ya da yarı zamanlı istihdam, kadınları yeniden hane içine hapseder. Cinsiyet eşitsizliği derinleşir” ifadelerini kullanıyor.
Karagöz, kamuya alımların sadakat ve itaat ilişkisine dayanacağına dair uyarılarda bulunurken, Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım da, “Seçimlerden önce oy almak amacıyla binlerce kişinin geçici olarak kamuya alınacağı, çalışma alanının iktidarın oy devşirme alanı haline geleceği” görüşünü paylaşıyor. Yıldırım, esnekliğin yalnızca stratejik uzmanlık gerektiren pozisyonlarla sınırlı kalması gerektiğine işaret ederek, “Aksi takdirde kamu hiyerarşisi altüst olur, liyakatli kadrolar için mobbing aracı haline gelir. İş güvencesi sarsılır, emek-ücret dengesi bozulur” şeklinde uyarılarda bulunuyor.
Programda, “Sosyal güvenlik mevzuatının değişen iş gücü piyasası koşullarına uyumlu hale getirilmesi” hedefi öne sürülüyor. Ancak çalışma ekonomisi uzmanı Av. Murat Özveri, teknik olarak zaten bir uyumsuzluk olmadığını ve işverenin çalışılan gün kadar prim yatırabildiğini belirtiyor. Özveri, “Asıl mesele, esnek çalışma meşrulaştırılırken hem emeklilik imkânlarının hem de çalışan hayatının dibe çekilmesidir” eleştirisinde bulunuyor. “Koşulların esnekliği gerektirdiği” yönündeki söylemi ise “demagoji” olarak nitelendirerek, “Devlet, vatandaşın yeteneklerine uygun, örgütlenme hakkının olduğu ve insanca yaşamı sağlayacak iş olanakları yaratmakla yükümlüdür. ‘İstihdamda kayıtlı olsun da nasıl olursa olsun’ mantığı, son 30 yıldır içinde bulunduğumuz ‘çalışan yoksulluğu’nu kalıcı hale getirir. Esneklik, matematikteki sıfır gibidir: Ne kadar koruma önlemi alırsanız alın, esneklik eklendiğinde her şeyi yutar” şeklinde değerlendiriyor.




