Ahlaki çöküntü, toplumsal bir sorun haline geldiğinde, bu durumdan kurtulmak uzun zaman alabilir.
Ahlaki çöküntü, bireylerin ya da kurumların sorumsuz davranışlar sergilediği, bir tarafın kendi menfaatlerini ön planda tutarken diğerlerinin zararına hareket ettiği bir davranışlar bütünü olarak tanımlanır.
Bu kavram, sosyolojik bir nitelik taşımakla birlikte, yıllar önce Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından ekonomik sıkıntıdaki ülkelerin desteklenmesi amacıyla ortaya konmuş ve verilen kredilerin kötüye kullanılması ile bu ülkelerin ekonomik durumlarının daha da kötüleşmesine işaret etmiştir.
Devlet yetkilileri, kendi çıkarlarını öncelikli hale getirerek, siyasi destek sağlamak amacıyla yanlış yönlendirmelerde bulunarak kredi kaynaklarını istismar etmektedirler. Bu durum, ekonomik krizlerin temel sebebi olan ahlaki çöküntüyü daha da derinleştirir.
Kaynakların verimli kullanılmaması veya bu sorumluluğun azalması, yöneticilerin kısa vadeli popülist yaklaşımlarla gelecekteki yükümlülüklerini göz ardı etmelerine neden olur.
Bu tehlikenin örnekleri çoğaltılabilir…
Ülke olarak, bu süreçleri hem ekonomik hem de siyasi alanlarda uzun süre deneyimledik.
Son zamanlarda ise ahlaki çöküntünün yeni bir biçimini yaşamaya başladık.
E-imza sahteciliğine başvurduk…
Sahte diplomalar üretmeye başladık…
Doçentlik ve profesörlük unvanlarını etkiledik… Sahte akademisyenler ortaya çıkardık.
Bunların yanı sıra, toplumsal güveni zedeledik.
Yeni bir sahtekarlık türü yarattık. Bu durum, bazıları için sınırlı bir çerçevede, belirli bir grup tarafından uygulanan basit bir davranış biçimi olarak değerlendirilebilir.
Ancak, bu olay, bizi yönetenlerin belirttiğinden çok daha geniş bir boyuta sahiptir.
Bu nedenle, karar vericilerin gözünde basit görünen bu sahtekarlığın neden olacağı toplumsal sorunların boyutunu vurgulamak önemlidir.
Sahtekarlığın sonuçları arasında:
Kamu ve özel sektör dijital sistemlerine olan güvenin azalması yer alır.
Akademik yeterlilik ve liyakat sistemini zayıflatır, eğitim kalitesini düşürür. Akademik alanda yetersiz olanların belirli pozisyonlara gelmesi toplumsal eşitsizliği derinleştirir.
Ahlaki çöküşü hızlandıran davranışları yaygınlaştırır.
Eğitim sisteminin çöküşünü hızlandırır.
Sahte diplomalar ve haksız akademik yükselmeler, bu alanda uzmanlaşmış bireylerin kariyerlerinde engellerle karşılaşmasına yol açar.
Tüm bunların yanı sıra, ülkemizin uluslararası itibarını ciddi şekilde zedeler.
Yabancı üniversiteler ve uluslararası kuruluşlar, sahtekarlığın arttığı bir ülkenin diplomalarını ve akademik unvanlarını şüpheyle karşılar. Bu durum, eğitimde işbirliğini, üniversitelerimizden mezun olan öğrencilerin iş bulma olanaklarını ve yaratıcılıklarını olumsuz etkiler.
Yaşanan olumsuzluklara ek olarak, karar vericilerin bu durumu inkâr etmesi, yalanlaması ve başkalarını suçlaması da önemli bir sorun teşkil etmektedir.
Sahte diplomalar ve haksız akademik pozisyonların nedenlerini araştırması gereken Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve onun yöneticileri, bu durumu en açık örneği olarak gözler önüne sermektedir.
YÖK başkanının, sorumluluk duygusu taşıyarak bu meseleleri ele alması gerekirken, ahlaki çöküntüyü gündeme getirenlere karşı hukuki tehditler savurarak süreci sulandırmayı tercih etmektedir.
Bu tutum, ülkemizin tarihindeki en büyük ekonomik buhrana neden olan diğer sorumlularla benzerlik göstermektedir.