Galatasaray, önceki gün Kayserispor’u 3-0 yenerek üst üste üçüncü, toplamda ise 25’inci şampiyonluğunu elde etti. Son 10 sezonda beşinci kez şampiyonluğa ulaşan sarı-kırmızılılar, en yakın rakibi Fenerbahçe’nin 6, Beşiktaş’ın ise 9 şampiyonluğunun önüne geçti. Bu başarı, Aslan’ın Türkiye’deki güçlü dominasyonunu gözler önüne seriyor. Bazı yorumcular, bu durumu kulübün 90’ların sonunda kurduğu hâkimiyete benzetiyor. Ancak o dönemle şu anki koşullar arasında büyük farklılıklar mevcut. Yazının ilerleyen bölümlerinde bu konulara da değineceğiz; fakat önce şampiyonluğun hakkını vermek gerekiyor.
1- ÇÖZÜLMÜŞ KODLAR
Türkiye Süper Ligi için sıklıkla klişe ifadeler kullanılır. Ligin kendine özgü yapısının, diğer Avrupa liglerinden farklı olduğu iddia edilir. Ancak bu görüşe katılmak oldukça zor. Son yıllarda ligin öngörülebilir ve tek düze bir hale geldiği aşikâr. Zirveye oynayan takımların öncelikli stratejisi, pres hattını öne çıkarmak. Galatasaray, son üç sezondaki şampiyonluklarında bu unsuru en iyi şekilde uygulayarak rakiplerine üstünlük sağladı. Lucas Torreira ve Gabriel Sara’nın yanına, devre arasında Premier Lig tecrübesi olan Mario Lemina’yı ekleyen sarı-kırmızılılar, özellikle sezonun son döneminde durdurulması oldukça zor bir ekip haline geldi. Bu ligde Galatasaray’ın temposuna ve fiziksel üstünlüğüne ayak uydurabilecek başka bir takım yok.
Aslan’ın bu çözümü, ana rakibi Fenerbahçe tarafından teknik direktör tercihi nedeniyle kaçırıldı. Mourinho’nun koruma odaklı futbol anlayışı, hem modern futbolun hem de bu ligin gerçeklerini göz ardı ediyor. Şampiyonluğa giden yolda belirleyici olan fark buradaydı.
2- OKAN BURUK
Çözülmüş kodlardan bahsederken, teknik direktör Okan Buruk’tan da bahsetmemek olmaz. Okan Buruk, son yıllarda ortaya çıkan en yetenekli yerli teknik direktörlerden biri olarak dikkat çekiyor. 52 yaşına girmeden dördüncü şampiyonluğunu kazanmayı başardı. Daha önce de bahsettiğimiz kodları en iyi şekilde uygulayan Buruk, en fazla şampiyon olan teknik direktörler arasında Ahmet Suat Özyacı ile birlikte ikinci sırada yer alıyor. Galatasaray öncesinde de Akhisar ve Başakşehir’de önemli başarılara imza atmış bir isim. Bu nedenle onu futbolu yeni bırakmış ve koltukları hemen hazır olan diğer teknik adamlardan ayırmak gerekiyor. Edindiği tecrübelerle bu ligde uzun süre başarılı olmaya devam edebilir; ancak hedefinin Avrupa olduğunu sıkça dile getirdi. Peki, bunu başarabilecek mi? O noktada soru işaretleri var. Ülke futbolunun her geçen gün gerileyen seviyesi, antrenörler üzerinde de olumsuz bir etki yaratıyor. Buruk, daha rekabetçi bir ligde kendini çok daha fazla geliştirebilirdi. Ancak Türkiye Ligi, onun için bir pranga durumunda. Bu durum, Avrupa kupalarında sıkça gözlemleniyor. Gelecek ne getirir bilinmez; fakat Okan Buruk’un en iyi yerli antrenör olmasına rağmen henüz Avrupa seviyesinde bir teknik direktör olmadığı gerçeği ortada.
3- OSIMHEN
Sezon başında Galatasaray’ın yaşadığı karmaşayı hepimiz hatırlıyoruz. Süper Kupa’da Beşiktaş’a karşı alınan 5-0’lık mağlubiyet ve Şampiyonlar Ligi ön elemesindeki Young Boys hezimeti, derin bir krize işaret ediyordu. Bu noktada, Afrika’dan gelen bir kelebek sayesinde Galatasaray’a büyük bir ikramiye düştü: Victor Osimhen. Nijeryalı yıldız, sarı-kırmızılı formayla çıktığı 40 maçta 36 gol ve 8 asist üreterek, şampiyonluğun en kilit ismi haline geldi. Onun yokluğunda her şeyin farklı olabileceği aşikâr.
4- ŞAMPİYONLUĞUN YARATTIĞI İLLÜZYON
Şampiyonluk, elbette son derece değerli ve büyük bir kulüp için vazgeçilmez bir başarı. Ancak bazı gerçeklerin de hatırlanmasında fayda var. Yazının başında Galatasaray’ın üç sezon üst üste elde ettiği şampiyonluğun, 1996-2000 arasındaki döneme benzetildiğini belirtmiştik. Bu benzerliği biraz daha açmakta fayda var; o dönemdeki Galatasaray, 80’lerin sonunda Jupp Derwall ile başlayan bir dönüşüm sürecinin ürünü olarak oldukça sağlam bir yapı ve kültüre sahipti. Oyuncu yetiştiren ve özkaynak kullanarak büyüyen sarı-kırmızılılar, iki Avrupa Kupası kazanacak güce ulaşmıştı. Elbette Hagi, Popescu ve Jardel gibi yıldızların katkısı yadsınamaz; ancak o dönemin temeli, yıllar öncesinde atılmıştı. Bu kültür, yalnızca Galatasaray’ı değil, ülke futbolunu da ileri taşımıştı. 2000’lerin ortasında zirve yapan Türk futbolu, çok daha rekabetçi ve dinamik bir yapıya sahipti. Bu nedenle o dönemi günümüzle karşılaştırmak oldukça yanıltıcı. Örneğin, Galatasaray bu sezon Türkiye Süper Ligi ve Türkiye Kupası’nı kazanmak için tam 140 milyon avro, yani 6 milyar 175 milyon TL harcadı. Kısacası, günümüz Galatasaray’ının 1996-2000 arasındaki gibi bir yapıya ulaşabilmesi için daha uzun bir yol alması gerekiyor.