İslamda İlk Aydınlanma
Tutuklamalar, gözaltılar ve ekran karartmaları arasında, emperyalizmin “terörsüz Türkiye” planlarına karşı kaleme alıyorum bu satırları. Filozof Farabi aklımda. Aristoteles’ten sonra “ikinci öğretmen” olarak kabul edilen Farabi’nin düşünceleri ışığında, acaba felsefe ve bilim, yoksa İslam toplumları bu derin cehalet içinde mi kalırdı?
Kesinlikle kalmazdı.
İslam dünyasında ilk aydınlanma, Halife Me’mun döneminde (813-833) başlamıştır. Prof. Dr. Macit Fahri, Halife Me’mun’un felsefe ve bilimin en büyük destekleyicisi olduğunu söyler. “Me’mun, kelam ve felsefe meselelerini tartışmaya açan toplantılar düzenlemiş ve bu toplantılarda cesurca düşüncelerini dile getirmiştir.” Bu toplantılarda, Halife’nin geniş görüşlülüğü ve hoşgörüsü, dönemin düşünce iklimini ve entelektüel faaliyetleri aydınlatmaktadır. Rivayetlere göre, Halife, karşısına gelen bir sufiye “Müslümanların üzerindeki üstünlüğün, onların rızasına mı, yoksa zorla boyun eğmelerine mi dayandığını soran soruya verdiği yanıtla, siyasi otoritenin gerekliliğini savunmuştur.”
Halife Me’mun’un bu cevabı, kendine güvenen ve özgeci bir lider olduğunu göstermektedir. İslam tarihinde benzeri az bulunan bir şahsiyet olarak Me’mun, 830 yılında Beytül Hikme’yi kurarak (Bilim Felsefesi Evi) aydınlanma devriminin ilk adımını atmıştır. “Me’mun, Bizans’tan kadim ilim eserlerini getirip tercüme ettirmek için özel memurlar tayin etti ve kütüphaneyi önemli ilmi ve felsefi eserlerle zenginleştirdi.” Beytül Hikme’de, daha önce görülmemiş bir bilimsel ve felsefi çalışma başlatıldı ve bu süreçte Harzemi, Heysem, Kındi, Razi, Farabi ve İbn Sina gibi önemli isimler yetişti.
Tarih boyunca, akılcı düşünce, dini düşüncenin önüne geçmiştir. İslam dünyası, bilim ve felsefede Batı’nın çok önünde bir ilerleme kaydetmiştir. Ancak bu durum uzun sürmedi. Eşari okulu din adına saldırıya geçti ve Me’mun’dan sonra halifelik yapan El Mütekkil, Beytül Hikme’nin çalışmalarını durdurdu. Tüm bunlara rağmen, felsefe ve bilim faaliyetleri devam etti. Selçukluların desteğiyle Gazali, hem felsefeyi hem de bilimsel çalışmaları dışladı. Aydınlanmayı başlatan filozofların eserleri yasaklandı ve İslam dünyası, bilgisizlik karanlığına gömüldü.
Endülüs’te Aydınlanma
Abbasiler, Emevi yönetimini devirdiğinde, Emevi soyundan Abdurrahman, günümüzde İspanya olarak bilinen bölgede Endülüs devletini kurdu. Yıl 950. Macit Fahri, bu emirliğin “kültürel alanda da Abbasilere meydan okuduğunu” ifade eder ve Emevi Endülüs’ün İslam tarihindeki kültürel mirasın en parlak sayfalarını yazdığını belirtir.
İbn Bacce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd, Endülüs’te yetişen önemli filozoflardır. Bu filozoflar, akılcı düşünceyi savunarak kelamcıların karşısında durdular. Kelamcılar, filozofların dinsizlikle suçlanmasını ve susturulmalarını talep ediyorlardı.
Felsefe-Din İlişkileri
İslamda felsefe ve din ilişkisi, Filozof Kındi ile merkez noktasını bulur. Macit Fahri, “Kındi’den beri bu mesele, kelamcıların filozofların karşısına diktiği önemli bir sorun olmuştur” der.
İbn Rüşd, din-felsefe ilişkileri üzerine şunları ifade eder: “Bu şeriat haktır, hak olanı silme ve tanıma neticesini doğuran düşünceye davet etmektir.” İbn Rüşd, felsefede çifte hakikat teorisi geliştirerek, dinle felsefe arasında bir uyum sağlamaya çalıştı. Ancak bu yaklaşım, zamanla sorunları çözmekte yetersiz kaldı.
Felsefe-Bilim Sıfırlanırken
Bir gün, kente bir müneccimin kehaneti korku saldı. Müneccime göre yakın bir fırtına dünyayı yok edecekti. Yönetim, konuyla ilgili bir toplantı yaptı ve görüş istendi. İbn Rüşd, bilimsel açıdan böyle bir durumun mümkün olmadığını belirtti. Ancak din adamları, felsefenin etkisiyle ona karşı öfkelenmeye başladılar. Tartışmalar, Kur’an’a kadar uzandı ve İbn Rüşd, “Kur’an’a inanmamak olmaz; ancak bugün sorunumuz bilimle ilgilidir.” dedi. Din adamları, “Bilim de ne demekmiş? Tüm gerçekler Kur’an’dadır.” diyerek İbn Rüşd’e karşı ayaklandılar. Sonuçta İbn Rüşd, yargılandı ve sürgün cezasına çarptırıldı.
Bulaşan Zehirden Sakının
Bir bildiri yayımlandı: “Eski zamanlarda, vehim denizine dalan bir topluluk vardı. Bu topluluk geriye, hiçbir değeri olmayan ve şeriata uzak sayfalar bıraktı. Aklın şeriatın ölçüsü olduğuna inanıyorlar, ama sadece kendilerini kandırıyorlardı.”
Aydınlanma Bitti
Bilim ve felsefe, şeriata ağır bir yenilgi aldı. Tüm felsefe ve bilim kitapları yakıldı. Bu tür çalışmalar yapmak, düşünmek ve bu tür kitapları saklamak yasaklandı.
İslam Dünyası Karanlıkta
İslamda ikinci aydınlanma devrimi sona erdi. Süleyman Uludağ, “Gazali’den sonra gelen din alimleri, felsefe okuma işini bırakıp filozofları reddetmeye başladılar.” diyerek durumu özetler. Felsefeyi reddetme çabaları, İslam dünyasının içine düştüğü kargaşayı artırdı. Bilgisizlik, kargaşaya ve ardından karanlığa yol açtı.
-sürecek-