Hürriyet yazarı Hande Fırat’ın, AKP’li siyasetçilere yönelik “Televizyon kanallarına çıkmıyor ya da çağrılmıyor” şeklindeki ifadeleriyle başlattığı tartışma, iktidara yakınlığıyla bilinen Cem Küçük tarafından devam ettirilmişti. Bu tartışmaya Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan da katıldı.
Kaplan, Fırat’ın “Şimdi iğneyi batırma zamanı” başlıklı yazısına yanıt vererek, “İğneyi batıralım” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Cem Küçük, Türkiye gazetesindeki köşesinden Fırat’a yanıt vermiş ve “Hande Fırat herkese gazetecilik dersi vermeye kalkmış! İddia ediyorum o iki yazıyı kendisi yazmadı. Zaten öyle bir kapasitesi yok. Dil bilmeyen biri ABD’den nasıl örnek verecek?” ifadelerini kullanmıştı.
Hilal Kaplan’ın yazısında yer alan bazı önemli noktalar ise şöyle: “Bu ülkede AK Parti’yi açıkça destekleyen bir yorumcu iseniz, birkaç istisna hariç, AK Partililer sizi ‘mahallenin danası’ olarak, muhalifler ise hınçlarını çıkaracakları bir ‘kum torbası’ olarak görür. Ancak seküler kesimden gelen, ‘her tarafa yakın’ bir gazeteciyseniz, örneğin serginizi neredeyse tüm Bakanlar Kurulu sırayla ziyaret edebilir. Ya da zor günlerinizde sosyal medyadan destek görebilir, nikâhınızda şahit, cenazenizde duacı veya pek çok zorluğunuzda yardımcı olabilirler.
Son tartışmalar üzerine, acaba AK Partili siyasetçilerin de kendilerine iğne batırma gereksinimi duyup duymadıklarını merak etmemek elde değil. Birçok önemli isim, televizyona çıkmak bir yana, sosyal medya paylaşımında bile bulunmaktan kaçınıyor. Siyaset yorumcularının bu kadar görünür olmasının nedeni de bu sessizliktir.
Eğer gerçekten iğne batırılacaksa, acıtacak yere batırılmalıdır. Batı’daki siyaset-medya düzenini steril bir vitrin gibi sunarak, Türkiye’deki güç ilişkilerini bu vitrin üzerinden değerlendirmek, büyük bir kolaycılıktır.
Asıl mesele, kimin hangi bedelleri ödeyerek konuştuğu ve kimin “tarafsızlık” konforu içinde her kapıyı rahatça açabildiğidir.
Medya ve siyaset ilişkisini tartışmak istiyorsak, ideolojik pozisyonların açıklığı yerine, bu ülkede kimlerin dokunulmaz, kimlerin ise harcanabilir olduğuna odaklanmalıyız. Aksi takdirde, yapılan her özeleştiri, gerçeği ortaya çıkarmak yerine onu süslemekten öteye geçmez.




