Bilge Su YILDIRIM
Türkiye, her bölgesinde farklı mahsuller yetiştirirken, tarımsal üretimde kayda değer bir azalma yaşanıyor. Ekonomik krizin etkisiyle artan maliyetler ve girdi fiyatlarının yükselmesi, çiftçileri tarımdan uzaklaştırıyor. Özellikle son yıllarda azalan tarımsal üretimin zirai don ve kuraklık gibi doğal afetler nedeniyle bu yıl daha da düşmesi bekleniyor. Kazanç elde edemeyen üreticiler, zarar etmemek için üretimden uzaklaşma yoluna gidiyor. Bu durum, tüketiciler için yükselen gıda fiyatları ve ürünlere gelen zamlarla kendini gösteriyor. Tarımsal üretimi artırmak ve çiftçileri tarlaya geri döndürmek için atılması gereken adımların tartışılması büyük önem taşıyor.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran, tarımsal üretimdeki düşüşün nedenleri ve bu durumu düzeltmek için neler yapılabileceği üzerine BirGün’e önemli değerlendirmelerde bulundu. Kapıkıran, tarımsal üretimdeki azalmaların sadece çiftçiler için değil, aynı zamanda ciddi bir gıda güvenliği tehlikesi oluşturduğunu belirtti. Kapıkıran, “Tarımsal üretimdeki azalma yalnızca bu yıl yaşanan zirai don ile açıklanamaz. Bugün geldiğimiz nokta, yıllardır iklim değişikliği konusunda önlem almayan ve yeni koşullara uygun su yönetimi düzenlemeleri yapmayan politikaların kaçınılmaz bir sonucudur. İklim değişikliğinin olası sonuçlarını öngörerek bir fon oluşturulmuş olsaydı, hem üreticiyi hem de tüketiciyi korumak mümkün olabilirdi. Ancak hükümet, bu konuda piyasa aktörlerine bırakmayı tercih etti. Bu aktörler, zirai don sonrası düşük rekolte beklentileriyle fiyatları artırmaya başladı. Bu durum, çiftçiyi olumsuz etkilediği gibi raf fiyatlarını da yükseltti. Denetim mekanizmalarının eksikliği nedeniyle bu duruma müdahale edilemedi. Fiyatlardaki artış, birçok yurttaşı sağlıksız gıdaya yönlendiriyor ve ciddi bir gıda güvenliği sorunu ortaya çıkarıyor” ifadelerini kullandı.
YETERSİZ DESTEKLEME KREDİYLE TAMAMLANDI
2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Yasası ile birlikte, destekleme tutarının GSMH’nın %1’inden az olmaması gerektiği belirtilmesine rağmen, bu oran %0,5’in altında kalmış durumda. Yasa gereği ödenmeyen desteklemeler nedeniyle çiftçilerin finansal açığı, kredi ile kapatılmaya çalışılıyor. BDDK verilerine göre, 2006’dan bu yana verilmeyen destekleme tutarı kadar kredi kullanılmıştır ve bu rakam yaklaşık 1 trilyon TL’yi bulmaktadır. Sigortasız çiftçiler için bu yılın iflas yılı olduğunu belirten Kapıkıran, “Seneye tarlalarını yeniden ekebilmesi için geçen yılki kredi borcunu ödemesi gerekiyor. Ancak geçen yılda elde edilen gelir yok. Bu durum, çiftçinin üretime devam edebilmesi için gerekli olan kredi imkanlarını da ortadan kaldırıyor. Ayrıca, tarım alanlarına yönelik imar sıkıştırmaları da mevcut. Ulaştırma, madencilik ve turizm politikaları tarım arazilerini tehdit ediyor. Bazı şehir hastaneleri bile tarlalara inşa ediliyor. Böyle olunca, geçinemeyen çiftçiler tarlalarını satmak zorunda kalıyor” dedi.
Kapıkıran, “Çözüm nedir?” sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi: “Gıdaya erişimi sağlayacak ekonomi politikalarını uygulamak ve devletin korumacı planlarla piyasayı denetlemesi gerekiyor. Bu denetim sayesinde aracıların fahiş zamlar almasından ziyade, üreticilerin makul kazançlar elde etmesi sağlanmalıdır. Yerli üretim destekleme paketlerinin devreye girmesi ve gıda güvenliğini sağlamak için üretim planlarının yapılması da büyük önem taşıyor.”
ÇARE ÖRGÜTLENMEKTE, MUHTAÇ OLMAMAKTA
Üreticilerin örgütlenmesi için hukuki engellerin kaldırılması gerektiğini vurgulayan Kapıkıran, sendikalar, meslek odaları ve kooperatiflerin, üreticilerin aracı ve tüccar etkisinden kurtulması için önemli bir rol oynayabileceğini belirtti. Tüketicilerin de gıda tüketim kooperatifleri etrafında bir araya gelerek zincir marketlerin fahiş fiyatlarına karşı durabilmesi gerektiğini ifade etti. Aksi takdirde, ileride askeri güvenlik kadar tehlikeli bir durum olan “açlıkla ıslah etmek” kavramında somutlaşacak gıda güvenliği sorunlarıyla karşılaşılabilir.
GÖZÜNÜ AÇAN KENTLERE GİDİYOR
Malatya’da kayısı üreten Yasin Toprak, üreticilerin tarıma devam etme koşullarını BirGün’e anlattı: “Durum çok kötü ve daha da kötüsü, herkes bunun farkında” diyen Toprak, “Devlet ne kadar mazot, gübre ve ilaç desteği sağlarsa sağlasın, kapitalist ekonomik koşullarda bu sorunu çözmek mümkün değil. Kültürel gelişmeler ve kentleşme nedeniyle köy hayatı geride kalıyor. Gözünü açan herkes şehre göç ediyor. Eskiden köyümüzde 200 hayvan vardı, şimdi 1 tane bile kalmadı. Bizim kuşak, yani 50-60 yaş arasındakiler de tarlasını bırakırsa, bu tarlalar kimsesiz kalacak. Sadece şehirleşme de değil, devlet sigorta yapsa bile, insanlar çiftçilik yapmayı tercih etmiyor. Örneğin, 100 dönüm tarlanız olduğunu varsayalım; buğday ekiyorsunuz. Hesapladığınızda elinize geçecek miktar çok az. Bu durumda nasıl geçineceksiniz? İstediğiniz kadar mazot desteği verin, bir ailenin bir yıl boyunca geçinmesine yetmeyecek” şeklinde konuştu.
YENİ SİSTEM DESTEĞİ AZALTTI
Trakya’da buğday üreticiliği yapan Egemen Ilgın ise tarımsal destek sistemindeki değişikliklerin çiftçiye yapılan maddi desteği azalttığını belirtti: “Sistem değişti, yeni sistem daha az destek öngörüyor. Zaten verilen destek de zamanında yatırılmıyor. Girdi maliyetleri oldukça yüksek. Miras hukuku nedeniyle tarlalar bir sonraki kuşağa aktarılırken küçülüyor ve bu da daha az gelir anlamına geliyor. Devletin genç çiftçilere sigorta primi desteği sağlaması şart, aksi takdirde kimse köyde kalmayacak.”