İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Fikret İlkiz, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtlayarak, davanın seyrine dair önemli bilgiler paylaştı.
– İBB iddianamesi kabul edildi. Duruşmalar en erken ne zaman başlayacak?
Davanın karmaşık yapısı nedeniyle en az üç ay sürecek bir süreç öngörülüyor. İddianameye karşı sanıkların sorgularının başlaması zaman alacak. 105 tutuklusu ve 402 sanığı bulunan bir dava ile karşı karşıyayız. Sanık kimliklerinin belirlenmesi, iddianamelerin tebliği ve duruşma hazırlıkları mahkemenin yürütmesi gereken işlemler arasında yer alıyor.
– Teknik olarak nasıl bir yol izlenecek, tutuklulara öncelik verilecek mi?
Genellikle tutukluların sorgusu öncelikli olarak gerçekleştirilir. Çünkü tutuklu sanıklar bir an önce yargı önüne çıkmayı talep ederler. Bu, her iki taraf için de bir hak olarak kabul edilir.
– Yargılamaların ne kadar süreceği konusunda bir öngörüde bulunabilir misiniz?
Bu aşamada bir tahminde bulunmak oldukça zor. Dava, toplu dava niteliğinde. İnsanların sorgulanması, iddianameye karşı yanıtlar verilmesi, tanıkların dinlenmesi ve itiraf edenlere sorular yöneltilmesi gibi süreçler, yargılama sürecinin uzamasına neden olacak unsurlardır.
‘SAVUNMA HAZIR’
– Savunmanın ne kadar süreye ihtiyacı var?
Savunma her zaman hazırdır. Zaman, bizim için önemli bir faktör; ancak geçerli değildir. İddianame yayımlandığı andan itibaren davaya hazırlık yapmak zorundayız.
– 4 bin sayfalık bir iddianame var…
Bu noktada, tüm iddianameyi okumak zorundayız. İddianamenin hazırlanması, dava sürecinin başladığını ve kısıtlılık kararının kalktığını gösterir. Savunma avukatları ve sanıklar, artık dava dosyasındaki belgelere ulaşabilir. Savcılık, bu belgeleri inceleyerek iddianameyi oluşturdu. Şimdi savunma, belgeleri detaylı bir şekilde inceleyecek ve nasıl bir yol izleyeceğini belirleyecek.
– Savunma stratejisi nasıl olacak, siyasi bir savunma mı yoksa suçlamalara tek tek yanıt mı verilecek?
Bunu şimdiden söylemek zor; fakat bu davanın siyasi bir dava olduğu kesin. İddianame, merkezi yönetimin yerel yönetimlere bakış açısını yansıtan bir yapıdadır. Yerel yönetimlerin aldığı kararları ve eylemleri suç sayan bir anlayışla hazırlanmış. Siyasi davalarda, savunma yapmak için kesinlikle bir siyaset perspektifi gereklidir.
– Eylemlerin suç teşkil ettiği iddia ediliyor…
İlk olarak, eylemlerin suç teşkil edip etmediği sorgulanmalıdır. Uluslararası ilkelere göre savcının, kişilik haklarını ihlal eden bir iddianame yazması mümkün değildir. Ancak bu iddianame, insanları “ahtapotun kolları” olarak değerlendirmektedir. Bu tür yorumlar, kabul edilemez.
‘SUÇLADIĞINIZ İNSANLAR SİZİ YARGILAR’
– Yani siyasi bir savunma da yapılabilir mi?
Siyasi bir savunma her zaman mümkündür. Ceza davalarında yargılanan sanıklar, iddialara karşı yargılayan konumundadırlar. Bu durum, özellikle siyasi davalarda belirgin bir hal alır.
‘AKLINIZ NEREDEYDİ’ DİYE SORARLAR’
– 10 yıllık bir süreden bahsediliyor…
10 yıllık bir zaman diliminden söz ettiğinizde, “10 yıl önce aklınız neredeydi?” sorusu gündeme gelir. Bu kadar uzun bir süre içinde bir şey yapılmamışsa, yargı sürecinin işleyişi üzerinde düşünmek gerekir.
– CHP’li belediyelere tuzak mı kuruluyor?
Bu durum, CHP’li belediyelere yönelik bir tuzak meselesi değil. Suç teşkil eden fiillerin yeterince araştırılmaması, adaletin sağlanmadığı anlamına gelir. Suç varsa, zamanında dava açılmalı ve sorumlular cezalandırılmalıdır.
– Siyaseten “AKP’liler de yolsuzluk yapıyor ama onlar yargılanmıyor” deniyor. Bu söylem yargılananları zora düşürebilir mi?
Böyle bir söylem, elbette ki siyasi bir savunma olarak kullanılabilir. Burada esas olan, ceza davasının temelinde yalnızca suç olarak tanımlanan eylemlerin bulunmasıdır.
– İddianamede bahsedilen suçlamalar ceza davası açılmasına uygun mu?
Bu iddianame, merkezi yönetimin yerel yönetimlere bakış açısını ortaya koyan bir belge niteliğindedir.
– 160 milyar TL’lik bir kamu zararından söz ediliyor…
Rüşvet, irtikap ve siyasi nüfuz kullanımı suçtur. Ancak bunları bir araya getirerek bir ceza davası açmak, siyasetin gölgesinde kalmış bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
‘EN ÖNEMLİ GÜÇ YARGIYI KULLANMAK’
– CHP için bir tehlike söz konusu mu?
Bu durumu tehlike olarak görmekten çok, iddianın zihniyetini ciddiye almak daha doğru. CHP, parlamento dışı muhalefeti canlandırdığı için yargı sürecinin hedefi haline gelebilir.
– Yani CHP’nin kapatılması mümkün mü?
Türkiye, bu tür sorularla yüzleşmek zorunda kalmış bir ülkedir.
– İddianamedeki itirafçıların yargılama üzerindeki etkisi ne olacaktır?
Eğer devlet, suçları itirafçılarla aydınlatmaya çalışıyorsa, bu durum bir ceza sisteminin varlığına işaret eder.
‘12 EYLÜL SONRASI DENENDİ’
Bu yöntem Türkiye’de yeni değil; geçmişte 30-40 yıl önce de benzer uygulamalar yapıldı. 1985 tarihli kanun, itirafçıların ifadeleriyle suçları aydınlatmayı amaçlıyordu. Ancak bu tür uygulamalar, hukukun ve hakkaniyetin gerekliliklerine aykırıdır.
‘İTİRAFÇILARIN YANITLARI İKNA ETMELİ’
İtirafçıların ifadeleri, mahkeme önünde ikna edici olmalıdır. Ancak, bu tür ifadelerle bir suç soruşturması yürütmek zordur. Önemli olan, derinlemesine ve etkili bir soruşturma yapılmasıdır.
– İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu açıklama, gazetecilik açısından bir söyleşi olabilir. Ancak, bu kişinin öneminin abartılmaması gerektiğini düşünüyorum.
– İddianame “tamamen boş” ifadesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ceza davalarında bu tür ifadeler




