TBMM Genel Kurulu’nda CHP ve DEM Parti, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle kadına yönelik şiddetin nedenlerinin kapsamlı bir şekilde araştırılmasına dair bir öneri sundu. Ancak bu öneri, AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi.
“HAYATIMIZA İLİŞKİN KARARLARI REİSLERDEN, BABALARDAN, KOCALARDAN DUYMAK İSTEMİYORUZ”
CHP Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu, konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
“Kadınlar öldürülürken, hükümet katillere değil, yürüyüş yapmak isteyen kadınlara müdahale ediyorsa, bu ülkede ciddi bir sorun var demektir. Hâkimlerin takdiriyle katiller serbest kalıyorsa, koruma talep eden kadınlar kocalarına teslim ediliyorsa ve devletin koruduğu kadınlar sokak ortasında katlediliyorsa, hükümetin ‘kadına şiddete sıfır tolerans’ söylemleri tamamen bir aldatmacadır. Bu cinayetlerin en korkunç gerçeği, öldürülen kadınların çoğunun devlet tarafından korunan değil, hükümet tarafından serbest bırakılan kadınlar olmasıdır. Bu kadınların ölüm fermanını imzalayanlar kimlerdir? Bir katili serbest bırakmak, tetiği çekmekle eşdeğerdir. Sizlerin adalet anlayışınız bu mu? Düzeniniz, kadınları korumak değil, katilleri aklamak üzerine kuruludur. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede tek bir erkeğin imzasıyla çıktığınızda tarafınızı seçtiniz, 6284 sayılı Kanun’u tartışmaya açtığınızda da aynı şekilde. Bugün Türkiye’de hiçbir kadın güvende değildir; sokakta, otobüste veya evinde bile. İktidarınız, kadınların yaşam hakkını kendi siyasi çıkarları için pazarlık masasına sürmüştür. ‘Aile yılı’ diye övündüğünüz politika, kadınların yüzde 65’inin kendi evlerinde, yüzde 35’inin eşleri tarafından öldürüldüğü gerçeğiyle çöküştür. Biz kadınlar, hayatımıza dair kararları artık reislerden, babalardan, kocalardan duymak istemiyoruz. Bize sahip çıkılmasını değil, varlığımıza saygı duyulmasını talep ediyoruz.”
“KADINLAR KAYBOLUYOR, KADINLARI BULAMIYOR BU DEVLET”
DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirdi:
“İktidar, kadını eşit ve özgür bir birey olarak görmüyor; tam tersine, kadını ailenin içine hapseden politikalar uyguluyor ve ‘devletin denetiminde, devlet karar verir’ yaklaşımını benimsiyor. Kadının bedeni üzerinde doğurma, evlenme veya tek başına yaşama gibi konularda karar verme yetkisini kendinde görüyor. Kadınlar buna itiraz ettiklerinde, şiddet meselesi de gündeme geliyor. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet, kadınların yaşamlarını tehdit ediyor; her yıl artan kadın cinayetleri ve ‘şüpheli’ olarak adlandırılan kadın ölümleri bu tehdidin boyutunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Peki, bu ‘şüpheli’ ölümler karşısında ‘erkek yargı’ ne yapıyor? Örtbas etmeye çalışarak, intihar süsü vererek erkek şiddetini aklamaya çalışıyor. Kadınlar kayboluyor, bu devlete kaybolan kadınları bulmak düşüyor.
İktidar, Aile Bakanlığı aracılığıyla ‘kadına yönelik şiddete sıfır tolerans’ mesajı veriyor. Ancak bu süreçte İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıyor ve 6284 sayılı Kanun uygulanmıyor. ‘Devlet, elini bedenimden çek’ gibi bir talebi suç unsuru haline getiriyorsanız, demek ki eliniz kadınların bedeninde. Kadınların, şiddete karşı mücadele ve dayanışma için kurdukları tüm kurumları kapatıyorsunuz ve bu süreçte onların başına erkekleri yerleştiriyorsunuz. Biz, siyasal partilerimizle ve bağımsız kadın örgütlerimizle birlikte, şiddete karşı eşit, özgür ve onurlu bir yaşam mücadelesine devam edeceğiz.




