1. Haberler
  2. SİYASET
  3. Cumhuriyetin 102. Yılında Barış ve Demokrasi Vurgusu

Cumhuriyetin 102. Yılında Barış ve Demokrasi Vurgusu

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle yaptığı açıklamada, “Cumhuriyet, hem bir kurtuluş hem de bir kuruluş projesi olarak varlık kazanmıştır. Bu süreçte Kürtler, kurtuluş aşamasında önemli bir ortak olurken, kuruluş döneminde nesne haline getirilmiştir. İlk aşamada gerekli olan çoğulcu ittifak ruhu, devletin ve ulusun inşa edilmesi aşamasında yerini homojen, merkeziyetçi bir modele bırakmıştır. Dolayısıyla, günümüzdeki barış arayışı, 102 yıl sonra bu ‘kuruluş’ hikayesini, ‘kurtuluşun’ çoğulcu ruhuyla yeniden anlamak ve hatırlamak için bir çaba olarak değerlendirilebilir. Cumhuriyetin 102. yılını geride bırakırken, ikinci yüzyıla dair en büyük hedefimiz, demokrasiyi Cumhuriyetle barıştırmak olmalıdır. Halkların, ortak yaşam sözleşmesini birlikte yazma gücüne sahip olduğuna inanıyoruz” dedi.

Bakırhan, T24’teki yazısında şunları ifade etti:

“Cumhuriyet, ‘Nasıl birlikte yaşarız?’ sorusuna verilmiş dünya-tarihsel cevaplardan biridir. İlan edilişinin 102. yılına ulaşırken, hala aynı soruyu soruyoruz: ‘Nasıl birlikte yaşayacağız?’

Cumhuriyetin gerekliliğini anlamadan günümüzü kavrayamayız. Birçok sorunun yanıtı bu sorunun içinde saklıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘utangaç’ modernleşmesi, Cumhuriyetle birlikte belli ölçüde ‘radikal’ bir hal almıştır. Ancak modernleşme farklı biçimler alsa da Cumhuriyet ile demokrasi arasında derin bir gerilim sürmüştür. 1946 yılında çok partili hayata geçilmiş, fakat gerçek demokrasiye ulaşılamamıştır.

Cumhuriyetin bu topraklardaki seyri, modernleşme çabasıyla şekillenmiştir. 102 yıl sonra artık daha net görüyoruz ki, bu toprakların gerçeklerini ve dinamiklerini göz ardı edemeyiz. Birçok acı deneyim yaşadık; tarihsel ilişkiler, hukuku ve düzeni onarmamız gereken alanlardır.

Tarih ve sosyoloji perspektifinden bakıldığında Türkiye, hem Doğu hem de Batı’dır. Hem geleneksel hem de moderndir. Bu özellik onu eşsiz kılan unsurdur. Belki de bu gerilimleri büyütmeden aşmanın, diyalog kurmanın zamanı gelmiştir. Yunus Emre ile Goethe’yi, Ahmedi Xani ile Nazım Hikmet’i birlikte okumak, farklı dünyalar arasında temas ve kucaklaşmaların önemini vurgulamak istiyorum.

Bu noktada Cumhuriyet’e dair yanlış kabullerimizle yüzleşmemiz gerekmektedir. Devleti toplumun, yurttaşın üstünde tutan zihniyet, Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyetin kuruluşunda da etkili olmuştur. Oysa Cumhuriyet, halk egemenliğiyle doğrudan ilişki kurmamız gereken bir olgudur. Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçiminin ötesinde, devletin yüzü ve devamlılığı olarak tanımlanmıştır. Demokrasi ise, halkın bu olguya dahil olduğu bir form olarak adlandırılmıştır. Devlet, kendi varlığını tehdit altında hissettiğinde, demokrasiyi temel bir değer değil, konjonktürel bir ‘tedbir’ olarak değerlendirmiştir. Bu yanlışın en çok Kürt meselesinde kendini gösterdiğini gözlemliyoruz. Demokrasi ile Cumhuriyet arasındaki gerilimi çözmek gerektiğine inanıyoruz. Demokrasiyi bir hak, Cumhuriyeti ise bir sorumluluk olarak içselleştirirsek, 102 yıldır süregelen yanlışları aşmamız mümkün olacaktır.

CUMHURİYETİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Toplumsuz cumhuriyet ve kamusuz demokrasi olamaz. Cumhuriyet, bir kavram ve egemenlik biçimidir; ancak onu diğer egemenlik biçimlerinden ayıran temel özellik demokrasi olmalıdır.

Tarihe 4 Mart 1925’ten baktığımızda, bu Cumhuriyetin harcının Takrir-i Sükun ile değil, demokratikleşme ile karışması gerektiğini söyleyebiliriz.

Tarihe 17 Eylül 1961’den baktığımızda, bu Cumhuriyetin meşru başbakanı ve arkadaşlarının idamına değil, demokrasiye saygı duymasına ihtiyaç duyuluyordu.

Tarihe 24 Ocak 1980’den baktığımızda, bu Cumhuriyetin ülkeyi sömürüye açan kararlara değil, demokratik ekonomiyi güçlendiren adımlara ihtiyaç vardı.

Tarihe 20 Aralık 1982’den baktığımızda, bu Cumhuriyetin eğitim kurumlarında başörtüsü yasağına değil, özgürlükleri güvence altına alan demokratik normlara ihtiyacı vardı.

Tarihe 1 Mayıs 2007’den baktığımızda, bu Cumhuriyetin demokrasiye darbe anlamına gelen 367 kararına değil, demokratik siyasetin kanallarını açan kararlarla ilerlemesi gerekirdi.

Tarihe 20 Temmuz 2016’dan baktığımızda, bu Cumhuriyetin bir OHAL rejimine değil, daha fazla demokrasi diyen ortak bir sesle hareket etmesi gerekiyordu.

Bu Cumhuriyetin temel sorunu, kamu ile devleti özdeşleştirerek, devletten ayrı kolektif varoluşlara ve özgür eşit yurttaşlar alanına izin vermemiş olmasıdır. Yurttaşı aktif bir siyasi özne olarak tanımadı ve iradesinin önüne sürekli engeller koydu. Bugün, bu Cumhuriyeti topluma iade etme, yurttaşlara teslim etme zamanı gelmiştir.

KÜRT MESELESİ: CUMHURİYETİN DEMOKRATİKLEŞME İMTİHANI

102 yıllık Cumhuriyet serüveninde Kürt meselesi, temel olarak haklar ve her düzeyde siyasal katılım sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu, Cumhuriyet ile Demokrasi arasındaki gerilimin en acı sonucudur. Şu an hepimiz yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Barış ve Demokratik Toplum Süreci, tarihi bir fırsat sunmaktadır.

Bugün farklı kesimler barışa ve demokrasiye ihtiyaç duyuyor; kimisi devletin bekası için, kimisi bölgesel dengeler için, kimisi ise küresel konjonktür için… Bu, toplumsal muhalefet ile iktidar arasındaki temel ayrımı ortaya koymaktadır. Bizim görevimiz, bu sürece sahip çıkmak ve halkın Cumhuriyeti kendine mal ederek demokratik bir yaşam biçimine dönüştürmesine öncülük etmektir. Bunu başarabilirsek, Cumhuriyet ve Demokrasi, devletin gerektiğinde askıya alabileceği bir araç olmaktan çıkacak, toplumsal bir yaşam biçimi haline gelecektir. Farklı kesimlerin tanındığı, merkeziyetçi ve keyfiyete dayalı düzenin reddedildiği Demokratik Cumhuriyet, devletin bekası için de en güçlü teminatı oluşturacaktır. Ancak bu teminat, hukuksal tanımanın ötesinde, bu farklı kesimlerin bir arada yaşama iradesini göstermesiyle somutlaşır. İşte bu ortak iradenin toplumsal hayattaki karşılığı olan demokratik entegrasyon, Cumhuriyetin savunulabilmesinin kalıcı ve gerçek yoludur.

TARİHSEL HAFIZAYI DEMOKRATİKLEŞTİRMEK

Halkın Cumhuriyet ve Demokrasi’yi 102 yıl sonra kendine mal etmesi, Kürt meselesinin de çözümüdür. Kürt ve Türk halkları arasındaki tarihsel ilişkileri bu çerçevede değerlendirmeliyiz: Ayrıcalıkların gerekçesi olarak değil, Cumhuriyetin demokratikleştirilmesine olanak tanıyan ortak bir hafızanın parçası olarak.

Mustafa Kemal, 21 Haziran 1919’da Ahmet İzzet Paşa’ya, Kara Vasıf’a ve Halide Edip’e gönderdiği telgrafta, “Kürtlerin serbestçe gelişimlerini temin etmek bakımından ırk hukuku ve toplumsal olarak en çok gözetilen ulus olmaları

Cumhuriyetin 102. Yılında Barış ve Demokrasi Vurgusu
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Asistantr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.