1. Haberler
  2. DÜNYA
  3. Yerel ile Evrensel: Düşünce Mücadelesi

Yerel ile Evrensel: Düşünce Mücadelesi

Yerel ile Evrensel: Düşünce Mücadelesi
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cumhuriyetin Kurucu İlkesi ile Kıyaslayınca

Son dönemde, “yerli ve milli” kavramları, seçici bir bakış açısıyla belirlendiği için resmi olarak büyük bir önemle karşılanmakta ve yüceltilmektedir. Bu durum, evrensel olanın göz ardı edilmesine yol açmakta ve insanlığı ilgilendiren konuların değersizleştirilmesine neden olmaktadır. Negatif bir yorumla, tikel olanın mutlaklaştırılması, “yerel her şeydir, evrensel hiçbir şeydir” anlayışını doğurmaktadır.

Evrensel olan, bilgiye dair bağlamlarda tikel olandan dışlanmakta, yok sayılmakta ve göz ardı edilmektedir. Bu durumun günlük hayata yansıması ise, “ben her şeyim, diğeri hiçbir şeydir” şeklinde kendini göstermektedir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, insanlığı bir araya getirmeyi hedefleyen bir proje olarak kavramsallaştırma çabası ile günümüz yaklaşımı arasındaki farklılık, net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Muhalefeti Cazip Kılan Nedir?

Tikel olanı mutlaklaştırma eğilimi, dünya genelinde gözlemlenen bir olgudur. Hâkim kesimlerin benimsediği bu yaklaşım, ne yazık ki muhalefet çevrelerinde de destek bulmaktadır. Muhalefet, sıkça bu bakış açısının sınırlarını aşamamakta ve tikel ile evrensel olanı bir arada düşünme kapasitesini kaybetmektedir.

Muhalefetin cazibesini artıran unsur, yerel olanı evrensel olanla ve ulusu insanlık bağlamında değerlendirebilme yeteneğidir.

İnsanlık tarihi boyunca, tikel ile evrensel olanı bir bütün olarak düşünme çabası sürdürülmüştür. Bu çaba, gerçeği kavrama arzusunun bir sonucudur.

Hegel mi Yoksa Adorno mu?

Alman filozofu Hegel, “gerçek olan, bütün olandır” sözüyle, insanlığın uzun zamandır aradığı gerçeği en kısa şekilde ifade etmiştir. Bütünü göremeyen bir bakış açısının geçerliliği yoktur. Gerçeği oluşturan bilginin bir bölümünü dışlamak, baştan bir eksiklik ve yanlış kabul etmektir.

Adorno ise, Amerikan “totalitarizm” ideolojisinin etkisi altında kalarak “gerçek bütün olmayandır” demiştir. Ancak gerçeğin, bütünden başka bir şey olması mümkün değildir. Bütünü reddeden bir gerçek arayışı, olanaksız bir çaba olup, yanlışı kabullenmek anlamına gelir.

Yunus Emre ve Modern Filozoflar

İnsanlık, tikel ile evrenseli bir araya getirmeye çalışmıştır. Bu süreç, evrensel olanın ya da tikel olanın merkez alınmasıyla gerçekleşmiştir. Çok tanrılı inançlar, tikel olanla evrenseli birleştirme çabasının ürünüdür. Tek tanrılı dinler ise, evrensel olanı kavrama çabasını yansıtır.

Modern felsefenin kurucuları olan Descartes ve Hobbes, tikel olan ile evrenseli kavramlaştırmaya yönelik farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. Descartes’ın doğuştan gelen ide teorisi, tikelde evrenselin varlığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Anadolu’nun ortaçağında yaşamış olan Yunus Emre, insanın tüm insanlıkta insan olabileceği anlamını göstermek istemiştir. Bu çaba, Türkçe düşüncenin temel taşlarından biridir.

Spinoza, Doğa ve Evrensel Olan

Hobbes ve Locke’un empirizmi, evrenseli reddetmekten ziyade, evrenselin maddi varlığını ortaya koymayı hedeflemektedir. Rasyonalizm ile empirizm arasındaki en önemli yöntemsel farklardan biri, evrenseli hem düşünsel hem de maddi bir olgu olarak ele almasıdır.

Baruch Spinoza, yeniçağ felsefesinin ortaçağ felsefesine karşı yürüttüğü mücadelede, evrensel olanın tanımı olan “tanrı/doğa” kavramına geri dönmüştür. Leibniz’in Monadolojisi ise, evrenselin tikelde kavranmasının gerekliliğini varlık düzleminde temellendirir. Monadlar, evrenin yansımasıdır ve tikel, evrenselin temsilcisidir.

Doruk Noktası Olarak Hegel

Bu düşünsel mücadelede doruk noktası Hegel’in sistemi olarak ortaya çıkmıştır. Hegel, ontolojik açıdan tikelde evrenselin kavranmasının zorunlu olduğunu göstermeye çalışır. Varlığın anlamı, hareket ve oluşum ile ilişkilidir. Evrensel oluşum, tikeli ortaya çıkarır.

Hegel, tikelde evrenselin bir oluşum olarak anlaşılmasının, nesneler ve özneler arası ilişki bağlamında düşünülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu yaklaşım, kavramların oluşumuna ve tarihsel bağlamlarına uyarlanmıştır.

Karl Marx, İşçi Sınıfı ve İnsanlık Mirası

Hegel’in tikelde evrenseli hem maddi dünyada hem de düşüncede kavramlar arası ilişkilerde ortaya koyduğu görüş, Marx’ın özgün katkısıyla birleşir. Marx, işçi sınıfının kendisini kurtarırken, aynı zamanda kadını ve insanlığı da kurtarması gerektiğini vurgular. İşçi sınıfını, insanlık mirasını sahiplenmeye çağırır.

Dini İnanç ve ‘Yerli ve Milli’ Yaklaşımının Dayanaksızlığı

Düşüncede yöntemsel-bilimsel olarak insanlığın ulaştığı bu düzey, evrenseli yok sayan “yerli ve milli” anlayışının tarihsel olarak dayanaksız olduğunu gösterir. Bu çaba, dar bir perspektifle politik hedeflerin teorik olarak temellendirilmesi çabasının bir ürünüdür. Ancak bu dar bakış, emperyalist yayılmacı ideolojinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Yayılmacılık, bilimsel olarak mümkün değildir. Bilimsel politika, tikel ile evrenseli aynı anda görebilen teorilere dayanmalıdır. Teorik temelden yoksun, önceden belirlenmiş politik hedefleri teorik dayanaklar varmış gibi göstermek, sonuçsuz bir çabadır.

Yanlış olan bu yönteme ısrar edilmesi, hakikate ve hakikatin içerdiği her şeye şiddet uygulamak anlamına gelir. Siyasette hedeflerin belirlenmesi ve taktiklerin oluşturulması mutlaka bilimsel bir yaklaşım gerektirir.

Yerel ile Evrensel: Düşünce Mücadelesi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Asistantr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.