Son günlerde elime geçen bir futbol kitabı, insanı derinden etkileyen bir hikâyeyi barındırıyor. Günümüzün şöhretli yıldızlarının paraya bulanmış yaşamlarıyla dolu spor sayfalarının çok ötesinde, bir futbol efsanesinin trajik öyküsü karşımızda. Bu eser, “The greatest footballer you never saw – The Robin Friday Story by Paul McGuigan ve Paolo Hewitt” olarak biliniyor.
O yıllarda, izleyenler arasında “George Best’ten bile daha iyi” denilen bir oyuncuydu. Belki de Manchester United, Liverpool veya İngiltere Ulusal Takımı’nda parlayabilirdi. Ancak hayatı kısa sürdü; alkol, gece hayatı ve kadınlarla dolu bir yaşam tarzı onu genç yaşta aramızdan aldı. Asi, serseri ve kaygısız bir karaktere sahipti. Arkasında, onun adına yazılmış kelimeler ve genç nesillerin sadece büyüklerinden duyduğu futbol hikâyeleri kaldı. Futbolsuz geçen zamanlarda, çoğu insanın bilmediği bu idolün hikâyesini hatırlayalım.
***
27 Temmuz 1952’de Batı Londra’nın Acton bölgesinde dünyaya geldi. Sorunlu bir ailede büyüyen iki çocuktan biriydi. Çocukluk ve gençlik döneminde sıkça polisle başı dertteydi. Futbola, amatör bir takım olan Walthamstow Avenue FC’de başladı. 27 Mart 1971’de, oyuna sonradan girdiği ilk maçında takımının beraberlik golünü attırdı. Amatör liglerde hızla yükselişe geçerken, izleyenler bir futbol yıldızının doğuşuna tanıklık ediyordu. Kısa sürede Hayes takımına transfer oldu ve yarı profesyonel olarak oynamaya başladı. Ancak ilk sezonunda bir maçta başlama vuruşuna yetişemeyip, takımının 10 kişiyle başlamasına neden oldu. O esnada bir pubda alkol alıyordu. Sahaya girdiğinde maç başlamıştı ve sarhoş halde olduğu ilk yarıda zor duruyordu; ama ikinci yarıda ayıldı ve takımının tek golünü attı. Hayes maçı 1-0 kazandı.
Bu maçı izleyen profesyonel Reading FC’nin antrenörleri, Friday’in yeteneğini fark etti. Kaderin bir cilvesi olarak, o sezon İngiltere Federasyon Kupası’nda Reading’in rakibi Hayes Town olacaktı. Dördüncü ligdeki Reading, amatör rakibi karşısında maçı 4-1 kazandı. Ancak Friday, izleyenleri bir kez daha büyülemişti. Reading’in teknik direktörü Charlie Hurley, maç sonrası onu transfer etti ve Friday, 21 yaşında profesyonel futbol hayatına adım attı. 1973-1976 arasında Reading Town forması giydiği 135 maçta 55 gol attı. Kulüp tarihinin en iyi forveti olarak %33 oyla seçildi.
Televizyonun henüz evlere girmediği zamanlarda, izleyenler onun gollerini anlatarak keyif alıyordu. Bir maçta attığı efsanevi gol sonrası hakem Clive Thomas, “Yeşil sahalarda izlediğim en müthiş gol!” demişti. Ne yazık ki, günümüzdeki gibi tekrar izleme şansı yoktu. Yanlış zamanda doğmuş bir futbol cambazıydı…
***
1976 yılında Reading Town’dan Cardiff City’e 30.000 sterlin karşılığında transfer oldu. Ancak bu transfer bile, onun serseri yaşantısının izlerini taşıyordu. Cardiff’deki ilk gününde trene biletsiz bindiği ve kavga çıkardığı için tutuklandığı haberleri basında yer aldı. Antrenmana çıkacağı günün öncesinde sabahı bir barda geçirmişti. Ertesi gün trene kramponları ve altı kutu bira ile bindi.
İlk maçında iki gol atmasına rağmen, Cardiff formasıyla sadece 25 maçta oynayabildi. Bazı maçlarda rakiplerine kafa attı, bazen gol attığı kalecinin elinden topu alarak zafer işareti yaptı. Bir maçta attığı golden sonra saha kenarındaki polis memurunu öpmesi de gazetelere yansıdı.
31 Ekim 1977 tarihinde Brighton’a karşı oynanan maçta, gelecekte Liverpool’un kaptanı olacak Mark Lawrenson’a kafa atarak kırmızı kart gördü; sonrasında rakip takımın soyunma odasına gidip Lawrenson’ın eşyalarını daha da parçalayarak dikkat çekti. O maç, onun profesyonel futbol kariyerinin son maçı oldu. Henüz 25 yaşında futbolu bıraktığında, kendisine sürekli yapması gerekenleri söyleyen insanlardan bıktığını dile getirdi.
Teknik direktör Maurice Evans bir seferinde ona, “Eğer aklını başına alırsan, birkaç yıl içinde İngiltere Milli Takımına kadar yükselebilirsin” demişti. Friday, gülümseyerek yaşını sordu ve “Ben senin yarı yaşındayım, ama senin yaşadığın hayatın iki katını yaşadım!” yanıtını verdi. Amatör liglerde futbol oynamaya devam etti, ancak alkol ve uyuşturucu bağımlılığı arttı.
***
22 Aralık 1990’da evinde ölü bulundu; ölüm sebebinin kalp krizi olduğu bildirildi. Bazılarına göre aşırı dozda eroin kullanımı nedeniyle hayatını kaybetti. 38 yaşında yoksulluk içinde hayata gözlerini yumdu. Geride eşi Maxine ve 11 yaşındaki kızı Nicola’yı bıraktı. Belki bir gün İngiltere Ulusal Takımı’nda büyük maçlar çıkaracak, belki de “Bestie” gibi futbolun efsanesi olacaktı. Ancak bu gerçekleşmedi. Eşine az rastlanır bir yeteneğin kısacık hayatından geriye, müthiş goller ve anlatılan delidolu hikâyeler kaldı. Ayrıca Gallerli rock grubu “Super Furry Animals”ın, 1996’da yazdığı ve ona ithaf ettiği “The man don’t give a fuck” adlı şarkı da hatırasını yaşatıyor. Single’ın kapağında, 16 Nisan 1977’de Luton Town kalecisi Milija Aleksic’e attığı ikinci golden sonra yaptığı zafer işaretiyle ilgili bir fotoğraf vardı. George Best için futbolun pop yıldızı denirdi, Friday ise futbolun rock yıldızıydı. Uyuşturucu, alkol ve kadınlara düşkün bir futbol yıldızının sonu, başından belli olan bir hikâyeydi.
Yakın geçmişte, BBC’nin haftalık radyo programlarından birinde, futbolun arıza topçularının hikâyeleri anlatılıyordu. Bölümün ismi “To Robin Friday – Raise A Glass Award” (Robin Friday’in Şerefine) olarak biliniyordu.
Uzaklarda, çoklarının asla bilmediği, sadece yeşil sahalarda izleyenlerden duydukları deli dolu bir futbol yıldızı yaşadı ve hayatını kaybetti. Asi, serseri ve kaygısız bir yaşam sürdü.
O futbol yıldızının adı Robin Friday idi.