Gazeteci İsmail Saymaz, 19 Temmuz’da halktv.com.tr’deki köşesinde, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bir kapalı toplantıda Kürtlerin ve Alevilerin bürokrasiden dışlanamayacağını ifade ederek, “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, bir Kürt, diğeri Alevi olsun” dediğini aktardı. Bu iddia günlerdir tartışma yaratırken, Bahçeli suskunluğunu bozarak açıklama yaptı.
’ÇARPITMA VE SAPTIRMA’
Devlet Bahçeli, dün yaptığı yazılı açıklamada bu ifadeleri kullandığını doğruladı. Bahçeli, “Etnik ve mezhep temelli bölücülüğün Terörsüz Türkiye hedefinin yanında bütünüyle gündemden çıkarılması gayesiyle bir düşünce tavzihini farklı yerlere çekmek ahlaken ve tarihen mahsurludur” dedi. Hangi etnik kökene veya inanca mensup olursa olsun, bir cumhurbaşkanı adayının yüzde 50 oyu geçmesi durumunda meşruiyetinin sorgulanamayacağını da kaydetti. Sözlerine yönelik yapılan Lübnan benzetmelerinin çarpıtma ve saptırma olduğunu savunan Bahçeli, “Beyrut gecelerine özlem duyan bohem ve buhranlı siyaset düşüklerinin tarih ve kültür esasına dayanarak paylaşılan bir teklifi karalama ve terörize etme çabası acınası bir fırsatçılıktır” ifadelerini kullandı.
BENZER MODEL SEVR’DE
Bahçeli’nin açıklamaları, Lübnan’daki iç karışıklıklara neden olan inanç temelli siyasi yapıyı akıllara getirmiş ve “Türkiye Lübnanlaşıyor mu” sorusunu gündeme taşımıştı. 1920 yılında Türkiye’ye dayatılmak istenen Sevr Antlaşması’nda da Bahçeli’nin önerisine benzer bir yönetim yapısı önerildiği ortaya çıktı. Antlaşmanın 145. maddesinde, günümüz Türkçesiyle, “Osmanlı işbu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden başlayarak iki yıllık bir süre içerisinde, Müttefik Devletlere, soy azınlıklarının orantılı temsili ilkesine dayalı bir seçim sistemi düzenlemesi tasarısı sunacaktır” denilmektedir.
‘SEVR’İ TERS YÜZ EDEN ATATÜRK’TÜR’
Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Hakkı Uyar, bu tartışmalara Cumhuriyet’e verdiği demeçte değindi. Sevr’in ilgili bölümüne atıfta bulunan Uyar, “İlginç olan, Sevr 1920 tarihlidir, Lübnan’daki Fransız mandaterliği de 1920 tarihine dayanmaktadır. Dolayısıyla emperyalist güçler değişirken, politika bir türlü değişmemektedir. Bu sayede Batı, bölgeyi uzun yıllar daha yönetmeye adaydır. Bu modeli bozan, ters yüz eden, tarihin çöp sepetine atan Atatürk, Türk Kurtuluş Savaşı ve Lozan’dır” dedi. Lozan’ın, ırk, dil ve din ayrımını ortadan kaldırarak Türkiye’yi ‘Türklükte’ birleştirdiğini de vurguladı.
‘DEMOKRASİLERDE BÖYLE BİR SİSTEM YOK’
Lübnan’da uygulanan sistemin literatürde ‘konfesyonizm’ olarak adlandırıldığını belirten Prof. Uyar, “Aslında bu modelin ilk esinlendiği yer, kısmen Birinci ve İkinci Meşrutiyet Osmanlı Parlamentosu’dur. Ancak bu parlamentoda üçte iki Müslüman, üçte bir Hristiyan bulunmaktaydı. Bunun dışında kimlikler arasında bir dağılım yoktu. Osmanlı millet sistemi de buna benzetilebilir. Ancak her iki uygulama da günümüzde bölgede uygulanan sistemle fazla örtüşmüyor” ifadelerini kullandı. Uyar, dünyada yalnızca otokrasilerin bu şekilde yönetildiğini, demokrasilerde böyle bir modelin uygulanmadığını sözlerine ekledi.