Asgari ücretin 22 bin 104 TL olduğu ve çalışanların yarısından fazlasının bu rakamla yaşam mücadelesi verdiği bir ülkede, Galatasaray’ın Osimhen’e 4 yılda 150 milyon avro, Fenerbahçe’nin kiralık Duran’a yıllık 20 milyon avro ve Beşiktaş’ın Orkun Kökçü’ye 5 yılda 55 milyon avro ödemesi, toplumsal bir sevinç dalgası yaratmaktadır. Bu sevinci yaşayanların büyük bir kısmının asgari ücretli olması oldukça dikkat çekicidir.
Sevgili Ahmet Talimciler’in, Jay Coakley ile Elizabeth Pike’ın spor sosyolojisi konusundaki eserlerinden alıntılar yaparak bu durumu daha iyi ifade edebilirim.
Marx, “Alman İdeolojisi” adlı eserinde, egemen sınıfın düşüncelerinin her dönemde egemen düşünceler olduğunu belirtmektedir: “Maddi üretim araçlarını kontrol eden sınıf, zihinsel üretim araçlarını da kontrol eder.” (2013, s.52). Bu ifadeler, spor ve eşitsizlik konularında sıkça hatırlanmalıdır. Yazarlar, burada sporun eşitlik algısına eleştirel bir yaklaşım sunmaktadır. “Birçok insan sporun herkese açık olduğunu düşünür; ancak organize sporlar, ekonomik kaynaklar olmadan sürdürülemez. Ekonomik gücü elinde bulunduranlar, kendi değerlerini yansıtan spor biçimlerini desteklerler.” (s.406). Bu durum, sporun eşitsizlikleri yeniden üretmesine neden olur.
Bana göre, bu durum bir sınıfsal tahakküm örneğidir.
Futbol, kapitalist üretim biçimini destekleyen bir kültür endüstrisi ürünü haline gelmiştir. Bu nedenle futbol, kapitalizmin ekonomik, siyasal, ideolojik ve kültürel amaçlarını gerçekleştiren örgütlü etkinlikler bütünüdür.
Kültür endüstrisi, insanlara gereksinim duymayacakları ürünlerle yanlış yönlendirme yapar ve bu süreçte iktidarla bir araya getirerek kapitalist tahakkümü yeniden üretir. Bu nedenle asgari ücretli bir taraftar, Osimhen ve Orkun üzerinden rekabet duygusunu yaşayarak mutlu olabilmektedir.
Diğer yandan, kitle kültürü, kültürel farklılıkları yok sayarken, popüler kültür de bu kitle kültürünün bir parçası olarak kapitalizmin ticaretini ve tüketimini destekler. Kitle iletişim araçlarının küreselliği, popüler kültürün de küresel bir boyut kazanmasına neden olmaktadır. Dört büyük takımın taraftarlarının tepkileri arasındaki benzerlik de bu durumun bir yansımasıdır.
Medya, futbolu bir gösteri haline getirerek, piyasa ekonomisini yönlendirir ve tüketimi artırmak için ideolojileri yeniden üretir. Sermaye tarafından kontrol edilen medya, sunduğu içeriklerin gerçeği yansıtmadığını bilerek hareket eder. Harcanan büyük paralar, yetenekli oyuncuların kazandığı ücretlerin mantığını sorgulatmaktadır.
Futbol gerçekleri ile ülkenin gerçekleri arasında önemli bir fark vardır. Ülke başka bir evrede, futbol ise farklı bir boyuttadır.
Futbol, doğru yönetildiği takdirde farklı bir haz verebilir. Bunun için ise belirli gereksinimlere ihtiyaç vardır.
Futbol, bir prensipler silsilesidir. Oyun şablonları, rekabet koşulları içinde kazanmanın en ekonomik yollarını tarif eder.
Yönetim mekanizmasında oluşturulan takım, teknik heyet ve oyuncular, sahada bir kurumsal kimliği temsil etmek için sistemli bir şekilde çalışmalıdır. Teknik direktör ve oyuncular, kendi görev tanımları doğrultusunda en iyi performansı sergilemekle yükümlüdür. Bu noktada transferlerin de doğru şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır.
Orkun Kökçü, bu amaçla transfer edilmiştir. Tıpkı Rafa Silva gibi…
Rakip takımlara karşı yapılacak hamleler kadar, takım içindeki rekabetin sağlıklı olması da kritik bir faktördür. Çünkü ödenecek miktarlar oldukça yüksektir. Benfica’dan yıllık 1 milyon 560 bin avro alırken, Beşiktaş’tan 5 milyon avro almak, duygusal bağların ötesinde önemli bir fark yaratmaktadır.
Örnek vermek gerekirse; İniesta, Lampard ve Kroos gibi oyuncuların sahadaki performansları, takımın taktiksel bütünlüğü içindeki rollerine göre farklılıklar göstermektedir. Orkun ise, taraftar sevgisi ve duygusal tepkileri ile karşılık bulmaktadır.
Beşiktaş için tartışılması gereken iki önemli konu vardır. Birincisi; takımın oturmuş bir taktiksel yapısının olup olmayacağıdır. İkincisi; takım içindeki oyuncuların yetenekleri bakımından yaşanan eksikliklerdir. Özellikle stoperler, kaleci ve kanat oyuncuları arasında belirgin zayıflıklar bulunmaktadır. Orkun, bireysel yetenekleriyle fark yaratmaya çalışsa da, takım bütünlüğü sağlanmadığı sürece etkisi sınırlı olacaktır.
Daha henüz oynamadan, kaptanlık rolü gibi büyük bir beklenti ile karşılaşması, Orkun için bir handikap yaratabilir ve bu durum hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir.