“Saray”ın talimatıyla başlatılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) soruşturmaları çerçevesinde tutuklanan İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce, Silivri’deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan bir mektup kaleme aldı.
Gökce, cezaevinde yazdığı mektubunda, “Ne kadar masum bir talep değil mi? Yumurtanın tavaya kırılıp yenmesine hasret binlerce mahkum var cezaevinde” ifadelerini kullandı.
Buğra Gökce’nin BirGün gazetesinde yayımlanan mektubunda şu sözlere yer verildi:
“NE KADAR MASUM BİR TALEP DEĞİL Mİ?”
“Kahvaltı sofralarını her zaman çok sevdiğimi bilen sevdiklerim var. Cemal Süreya’nın “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” sözüne içtenlikle inananlardan biriyim. Bu Pazar sabahı, gözaltından tutukluluğa geçiş sürecini ve o güne kadar geçen Pazar sabahlarını düşünerek uyandım. 23 Mart Pazar günü, ‘tutuklama’ kararı alınıp Silivri’ye nakil olduğumuz, gece yarısı oraya ulaştığımız bir gündü. Cumartesi akşamüstü, Vatan Emniyetin alt katındaki kötü koşullardaki nezarethaneden Çağlayan Adliyesi’ne sevk edildik.
Geceyi uykusuz, aç bir halde geçirerek Çağlayan’ın -7’inci katındaki nezarethaneden önce savcıya, ardından sabah hakim karşısına çıkarıldık. İlaçlarımı içememiştim. Avukatım Berivan Hanım, perişan halimi görünce bir sandviç ve ilaçlarımı getirerek yardımcı oldu. Polis nezaretinde Pazar kahvaltımı yarım bir sandviçle yapıp ilaçlarımı aldım. O Pazar, hayatımın en kötü günlerinden biriydi… Bizden önce tutuklandığımızı duyuran basın organlarına, saatlerce otoparkta tuvalete bile gidemeden bekletilmemize kadar birçok detay var. Ama ben kahvaltıyı anlatmak istiyorum.”
“23 MART’TAN BU YANA 14 PAZAR GEÇMİŞ…”
“23 Mart’tan bu yana tam 14 Pazar geçti. Bazıları bayramlara da denk geldi. Pazar kahvaltıları benim için her zaman özel bir gün ve sevinç kaynağı olmuştur. Hem bayram hem Pazar ise daha da özel! Ailem bu durumu çok iyi bilir. Kulağımda Filiz’in “Kahvaltı hazır, hadi artık” sözleri, Beyza’nın ise “Abicim, sofra hazır, yumurtayı sen pişir, hadi bekliyoruz” seslenişi yankılanıyor. O özenle hazırlanmış zengin ve kalabalık aile kahvaltısı sofrası, beni çok az şey kadar mutlu edebilir. Burada kastettiğim, israf sofrası haline gelmiş ‘serpme kahvaltılar’ değil; her ailenin kendi imkânları dahilinde özenle hazırladığı, taze ve iştah açıcı peynir, zeytin, domates, biber ve yumurta ile kahvaltının sadeliği ve zenginliğidir.
Yumurtayı sevdiğimi herkes bilir, menemene de bayılırım! (Vedat Milor dostum da bunu biliyor ve bence menemen soğansız olur!) Pazar sabahları genellikle yumurtayı ben pişirirdim. Bazen göz, bazen omlet, bazen de menemen yapardım. Ancak burada yumurtaya hasret kalacağımı nereden bilebilirdim? Haftada bir gün kantinden toplu olarak haşlanmış yumurta alabiliyoruz ama başka bir tür “yumurta kırma” şansımız yok! Çıktığımda ilk açık görüşte eşime, aileme “yumurtanın gözüne banacağım” dedim!
Gerçi Tayfun’u ve Can’ı düşündükçe, bizim üç aylık geçmişimizle bunları dile getirmekten mahcubum. 3 yılı aşmış durumda! Özellikle Osman Kavala için; o aynı cezaevinde 9 yılı aşkın süreyi geride bıraktı! Belki bu dostların, geniş kahvaltıların ötesinde öncelikli sofraları da vardır. Onlar için saygıyla bunu yapmak isterim.”
YUMURTAYA HASRET BİNLERCE MAHKUM…
“Ne kadar masum bir talep değil mi? Yumurtanın tavaya kırılıp yenmesine hasret, cezaevinde binlerce mahkum var! Buraya gelip yoksunluklardan, mahrumiyet ve kısıtlılıktan hiçbir şey anlamayanların ‘tutuklama’ kararı vermemesi gerekir. Savcı ve hakim adaylarının, eğitimlerinin bir parçası olarak 10-15 gün boyunca tam bir mahkum gibi cezaevine ‘tutuklu’ olarak bizlerle aynı koşullarda gözaltında tutulmaları lazım! Bu durum, tutuklamanın öyle kolayca herkes için bir çırpıda verilecek bir karar olmadığını göstermeli. Nihayetinde, insan hakkındaki kararları veriyorlar!
O kalabalık aile kahvaltısı, birçok derin anlam taşır. Hafta boyunca kim neyle uğraşmış olursa olsun, ailenin en geniş haliyle veya çekirdek formuyla bir araya gelip ekmeğini paylaştığı, haftayı ve günü değerlendirdiği, geleceği ve umudu paylaştığı bir seremonidir benim için. Keyifli kısmı; o kalabalıktan ve ailenin tüm fertlerinin bir arada olmasından geliyor. Lezzeti; özenle ve birlikte hazırlamaktan ve geleceğe dair bir umut beslemekten kaynaklanıyor olabilir. Sevinci; yaşama dair heyecanları ve güzellikleri paylaşan sohbetlerle sıkı bir ilişki içerisindedir. Tipik bir karın doyurma işinden ayıran, ailenin, dostların bir arada yaşadığı deneyimdir sanırım…
Cemal Süreya’ya mütevazı bir katkı ile diyorum ki, “Geniş aile ve dostlarla kurulan kahvaltı sofrası” mutlulukla kesinlikle ilişkilidir. Hatta mutluluk, yaşama sevinci kaynağıdır geniş aile kahvaltısı!
Şimdi, 14. kez Silivri’de, Salı gününden kalma haşlanmış yumurtamı buharda ısıtıp çayım ve peynir zeytinimle, kayık tabağımın içine doğrayacağım domates, biber ve salatalığımla kendimce zengin kahvaltımı yapacağım. Sevdiklerimi düşündükçe boğazıma düğümlenenleri hatırlayıp üzerinde durmamaya çalışarak geçiştireceğim. Çıktığımda, nice güzel kahvaltılar yapacağımızı ve ailemin en geniş halini toplayacağım ilk kahvaltıyı hayal edeceğim. Ama yumurtayı ben yapacağım! Kimse kusura bakmasın, gözüne de banacağım!”