İran-İsrail çatışması, günümüzde pek çok kişinin dikkatini çekiyor. “Savaşta önce gerçekler ölür” sözüne atıfta bulunarak, ben de bu karmaşık durumu anlamaya çalışıyorum. İsrail, savaş uçaklarıyla İran sınırını aşarak belirli hedefleri vurduğu ilk günün ardından, çatışmalar hâlâ devam ediyor. Bu çatışma oldukça ilginç, zira iki ülkenin doğrudan bir sınırı yok. Saldırı gerçekleştirmek için Suriye ve Irak hava sahalarının aşılması gerekiyor. Ayrıca, arada 1,500 kilometreden fazla mesafe bulunuyor. İsrail, Suriye’deki Esad yönetiminin zayıflaması sayesinde bu saldırıları gerçekleştirebiliyor çünkü önce Suriye’nin hava savunma sistemlerini etkisiz hale getirdiler. Ardından, kritik bir stratejik nokta olan Hermon Dağı’nın kontrolünü ele geçirerek, radarlar aracılığıyla tüm hava faaliyetlerini takip etmelerini sağladılar.
Neler biliyoruz?
Bu çatışmalarla ilgili bazı bilgilerimiz var. İsrail, ilk gün ve sonrasındaki saldırılarda İran hava savunma sistemini büyük ölçüde imha etti. Ancak, İran’dan gelen füze saldırıları devam etmekte. İran, “hipersonik” füzelerle İsrail’in şehirlerini hedef almaya devam ediyor. Saatte 1,235.5 kilometre olan ses hızının beş katından daha yüksek hızlara sahip olan bu füzeleri etkisiz hale getirmek için, hava savunma sistemlerindeki füzelerin de benzer hızlarda olması gerekiyor. Fakat, bu hızda etkin bir hava savunma sistemi henüz geliştirilmiş değil. İddialara göre, İran füzeleri dikey kalkışla atmosfere çıkıyor ve tespit edilmeden ilerleyerek, hedefe hipersonik hızla ulaşarak vuruyor.
Sorular, sorular, sorular…
Olan biteni anlamaya çalışırken, 6 gündür süren çatışmalarda kimin daha fazla kayıp verdiğini merak ediyorum. Daha da önemlisi, bu uzak mesafeden yapılan saldırılarda kimin mühimmatının önce tükeneceği. Hangi ülkeden kime mühimmat desteği gelecek? Bu karşılıklı saldırılar, ne kadar süre devam ettirilebilir? Bu sorular, benim için profesyonel bir merakın ötesinde; TELE1 izleyicisine doğru bilgiyi sunmak adına yanıtlarını arıyorum. Dış politika uzmanı değilim, ancak bu tür çatışma dönemleri iç politikayı anlamak açısından da önemli bir dönüm noktası oluşturuyor.
Gündemdeki başlıca soru ise, sığınaklara girmeye çalışan İsraillileri gösteren görüntülerin gerçekliği. Kıbrıs’a geçmeye çalışanları gösteren videoların doğruluğu nedir? “Tekavütü” yetenler, Körfez Savaşı’nın nasıl canlı yayınlandığını hatırlayacaktır. Ancak burada henüz doğrudan bir aktarıma tanıklık etmedik.
Savaşta gerçeklerin yok edildiğini belirtmiştik. Her iki tarafın da gerçeği çarpıtma çabası içinde olduğu bu dönemde, görülen her bilgiye ve görüntüye temkinli bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. İki ülke arasında yaşananlardan bahsederken, bunu sadece “çatışma” olarak nitelendirmek mümkün değil; bu durum açıkça bir savaş haline gelmiş durumda. İsrail, elindeki nükleer başlıkları yok etmeden başka bir ülkeye “ama uranyum zenginleştiriyorsun” diyerek saldırıda bulundu ve ABD de bu durumu destekliyor. Buradaki mantık karmaşasını ise ilerleyen yazılarda ele almayı planlıyorum.