Türkiye, tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini deneyimlemekte. Enflasyonun her ay yeni rekorlar kırdığı, asgari ücretin alım gücünün hızla düştüğü ve genç işsizliğin yüzde 25 seviyelerini aştığı bir ortamda, bir futbol kulübünün 75 milyon avro gibi devasa bir transfer bedelini gündeme getirmesi, yalnızca sportif bir mesele olmanın ötesine geçiyor; bu durum toplumsal bir yüzleşme alanına dönüşüyor.
Galatasaray’ın Nijeryalı golcü Victor Osimhen için ortaya koyduğu bu büyük teklif, sadece futbol ekonomisiyle değil, aynı zamanda Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarıyla da çelişki içinde. Haziran 2024 itibarıyla Türkiye’de yıllık enflasyon, TÜİK verilerine göre yüzde 71, ENAG’a göre ise yüzde 120’nin üzerinde seyrederken, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 60 bin TL’yi aşmış durumda. Asgari ücret ise net 17 bin 2 TL seviyesinde kalıyor. Emeklilerin çoğu 10 bin TL ile yaşam mücadelesi verirken, birçok insan temel gıda ürünlerine ulaşmakta zorluk çekiyor. Çocuklar yeterli beslenemiyor, aileler et alamaz hale geliyor. Bu koşullar altında 75 milyon avroluk bir transfer planı pek makul görünmüyor.
Galatasaray cephesinden yapılan açıklamalarda, Osimhen için ayrılacak bütçenin büyük kısmının sponsorlar, isim hakları, forma satışları ve Avrupa kupalarından elde edilecek gelirlerle karşılanacağı belirtiliyor. Ancak bu tür açıklamalar, Türk futbolunun içinde bulunduğu borç yükünü göz ardı ediyor. Türkiye Süper Ligi’ndeki kulüplerin toplam borcu 30 milyar TL’yi aşarken, Galatasaray’ın da 2024 yılı itibarıyla toplam borcunun 10 milyar TL’ye yaklaşması bekleniyor. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa kupalarının kısa vadede gelir sağlaması mümkün olsa da, bu rakamlar büyük transfer harcamalarının sürdürülebilirliğini sağlamaya yetmiyor.
Ayrıca, bu tür hamleler futbolun doğasına zarar veriyor. Kısa vadeli başarı arayışı, uzun vadede iflasla sonuçlanma riskini beraberinde getiriyor. 2000’li yılların başında Real Madrid’in “Los Galacticos” projesinde olduğu gibi, büyük yıldızlara yapılan aşırı yatırımlar kulübü yıllarca sportif ve ekonomik belirsizlik içine sokmuştu. Bugün Galatasaray’ın benzer bir finansal strateji izlemeyi planlaması, benzer riskleri barındırıyor.
Toplumun her kesimi ekonomik bir darboğaz içindeyken, bir spor kulübünün bu denli büyük bir meblağı rahatça gündeme getirmesi, sporun toplumsal sorumluluğundan uzaklaştığını gösteriyor. Futbol kulüpleri, yalnızca maç kazandıran yapılar değil; aynı zamanda topluma umut aşılayan ve sosyal dayanışmayı teşvik eden kurumlardır. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan çocuklarına süt alamazken, bir kulübün yalnızca bir oyuncuya 75 milyon avro ödemesi, toplumsal bağları zedeleyen bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
Galatasaray gibi Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinden birinin, halktan ve ekonomik gerçeklikten bu denli kopuk bir vizyon sergilemesi, Türk futbolunun geleceği açısından kaygı verici bir durum yaratıyor. Elbette büyük kulüplerin hedefleri yüksek olabilir; ancak bu hedeflerin gerçeklikle bağını koparmaması son derece önemlidir. Bugün ülkenin büyük bir bölümü asgari ücretle geçinmeye çalışırken, 75 milyon avroluk transferin haber değeri kadar, vicdani bir sorgulama yaratması da gerekmektedir. Bu eleştiri yalnızca Galatasaray’ı değil, büyük takımların tamamını kapsamalıdır. Çünkü bu ülkenin toprağında filizlenen bir kulüp, bu ülkenin insanlarının yaşadığı hayatı görmezden gelerek ilerleyemez. Futbolun sihri, toplumsal gerçeklikle temas ettiği süre boyunca anlam kazanır.