2021-2023 döneminde Kavcıoğlu ve Nebati tarafından uygulanan ekonomi politikalarının temelinde, aşırı düşük faiz uygulamasıyla sanayi yatırımlarının hızla artacağı ve Türk Lirası’nın değer kaybıyla rekabetçiliğin sağlanarak ihracata dayalı sürdürülebilir bir yüksek büyüme elde edileceği düşüncesi yatıyordu.
Düşük faizle sağlanan kurumsal krediler, üretim kapasitesini artırmak yerine ya dövize ya da altına yöneldi ya da işletme sermayesi olarak kullanıldı. TL’nin değer kaybı, önemli bir maliyet enflasyonu yarattı. Tüketiciler, ucuz kredilerin etkisiyle her gün daha pahalı hale gelen ürünleri satın almaya yöneldi.
Bu ekonomik politikanın etkisi, 2023 seçimleri sonrasında ülkeyi büyük bir ödemeler dengesi krizi ile karşı karşıya getirdi. Aniden yükselen enflasyon, siyasi tercihlerle yapılan servet transferleri ve kötüleşen gelir dağılımı bu döneme damgasını vurdu.
Bu dönemin yüksek maliyetleri kaçınılmaz hale geldi. Kavcıoğlu ve Nebati’nin ekonomi politikaları, bu kez Şimşek politikaları olarak değişim gösterdi.
2024 yerel seçimleri öncesinde faiz artışlarına temkinli adımlarla başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), enflasyonu düşürmenin maliyetini seçmene hissettirmemeye çalışırken sıkılaştırma önlemlerini son bir yıl içinde daha ciddi bir şekilde uygulamaya koydu.
Yüksek enflasyon oranlarındaki düşüşler genellikle ekonomik faaliyetlerdeki önemli bir daralma ile birlikte gelir. Reel GSYH, doğal trendinin gerisinde kalmaktadır. Bu tür zayıf büyüme dönemlerinde kaybedilen zemin ise hızlı bir şekilde geri kazanılamaz.
Enflasyonun kaynağı yüksek faizler olmadığı için, faiz artışlarından beklenen etki, zincirleme etkilerle TÜFE enflasyonunun kontrol altına alınmasıdır. Faiz artışları, hanehalkı ve şirket beklentileri, uzun vadeli faiz oranları, varlık fiyatları ve döviz kurları üzerinde etkili olarak krediler ve toplam talep üzerinde azalış yaratır. Bu talep düşüşü, beklenti etkileriyle birlikte ücretleri, üretici fiyatlarını ve nihayetinde tüketici fiyatlarını da sınırlar.
TCMB, hızla artan ve yapışkan bir hal alan enflasyonu, rezervlerini de yerine koyarak topluma en az maliyetle düşürmenin yolunu, faizi kademeli artırarak TL’nin reel değerini yükseltmekte buldu. Böylece hem rezervlerin yeniden oluşturulması hem de enflasyon üzerindeki maliyet baskılarının azalması hedefleniyordu. Ancak, bu döngüde ulaşılması gereken enflasyon hedefi giderek daha da zorlaştı.
19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan darbe eşliğinde yaşanan şok, Şimşek politikalarının finansal piyasalardaki sıkışıklığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Artık daha sıkılaştırılmış para politikası ile durgunluk yaratarak enflasyonu düşürmeyi hedeflerken, ekonominin üretim kesimi zarar görmektedir. Emek veya üretilen malları ucuzlatmaya yönelik politikalarla reel sektöre rekabet dayatan Şimşek programı, şu an tıkanmış durumdadır.
PEKİ NE YAPACAĞIZ?
Hukukun üstünlüğü, sağlık ve eğitim politikalarının vatandaşlık hakkı olarak yeniden ele alınması, tarım politikasının köklü bir değişime uğraması gereken bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bu yeni yapı içinde, arz yönlü yeniden paylaşım odaklı politikalar geliştirerek enflasyonun ötesinde ilerlemek istiyorsak sanayi sektörünü yeniden gözden geçirmeliyiz.
Özellikle KOBİ’lerde yoğunlaşan düşük yatırım kaynaklı verimlilik açığını çözme zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Küreselleşmenin geriye dönüşüyle birlikte, gelişmekte olan ekonomiler yeni büyüme stratejileri geliştirmek durumundadır. Geçmişte kalkınmanın anahtarı sayılan ihracata yönelik, vasıfsız emek yoğun imalatın uzmanlaşması, sınırlı iç talebi aşıp sınırsız küresel talepten yararlanma dönemi artık sona ermiştir.
Korumacılığın arttığı ve küreselleşmenin azaldığı bir dönem başlamıştır. Beceri yoğun ihraç edilebilir hizmetler, bu yeni dönemin önemli ekonomik gücü haline gelmektedir. Ancak Türkiye, inşaata dayalı büyüme modeli nedeniyle bu yeni düzene karşı büyük bir inovasyon açığı ile karşı karşıyadır.
Bununla birlikte, üretim öncülüğündeki büyüme modelinin geçerliliği sona ermemektedir. Aksine, stratejik bir adaptasyon ihtiyacı doğmakta ve devletin üretim ve paylaşım yönetimindeki rolü ile teşvik sisteminin temellerinin değişmesi gerektiği önem kazanmaktadır.
AK Parti’nin en zorlu döneminde devreye sokulan Şimşek programının, finansal piyasalardaki sıkışıklığı bu kadar gözler önünde dururken, mevcut iktidarın bu yeni kurguyu başarması beklenemez.
∗∗∗
BirGün’e ve değerli okurlarına bu ilk yazıyla kocaman bir merhaba…