Türkiye’nin köklü ve esrarengiz ailelerinden biri olan Baştımar Ailesi, siyasi tarihimize bıraktığı etkiler ve büyük servetleriyle sık sık gündeme gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet dönemine uzanan bir geçmişe sahip olan bu aile, ideolojik çeşitliliğiyle de dikkat çekmektedir. Türkiye Komünist Partisi’nin liderliğini üstlenmiş bir bireyle, Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekilliği yapmış bir başka bireyin yan yana gelmesi, ailenin zengin mozaik yapısını gözler önüne sermektedir. Tüm bu karmaşanın merkezinde ise, Boğaz’ın en değerli yapılarından biri olan Zeki Paşa Yalısı bulunmaktadır. Peki, Baştımar Ailesi kimlerden oluşuyor, servetlerinin kökeni nedir ve Zeki Paşa Yalısı’nın gerçek sahibi kimdir? İşte tüm bu soruların yanıtları…
Baştımar Ailesi nereden gelmektedir?
Baştımar Ailesi’nin kökleri, Karadeniz Bölgesi’nin zorlu coğrafyası olan Trabzon’un Sürmene ilçesine uzanmaktadır. Ailenin soyu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar gitmekte ve tarihte pek çok önemli ismin bu topraklardan çıktığı bilinmektedir. Sürmene, tarih boyunca denizcilik, ticaret ve siyasette etkili olmuş aileleri barındıran bir yer olmuştur. Baştımar Ailesi, bu geleneğin en güçlü temsilcilerinden biridir.
Ailenin coğrafi kökeni yanı sıra tarihsel kökleri de son derece derindir. İmparatorluktan ulus devlete geçişte yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik değişimlerin hepsine tanıklık etmişlerdir. Bu nedenle, Baştımar Ailesi’nin hikayesi, sadece bir ailenin değil, Türkiye’nin modernleşme sürecinin de bir yansımasıdır. Trabzon kökenleri, ailenin ticari zekası ve siyasi alandaki dayanıklılığını anlamak açısından önemli bir gösterge sunmaktadır.
Zeki Paşa Yalısı şu an kime aittir?
Boğaz’ın en prestijli yapılarından biri olan Zeki Paşa Yalısı, hukuken Müşir Zeki Paşa’nın mirasçılarına aittir. Baştımar Ailesi ile yalı arasındaki bağ, aile üyelerinden Meliha Baştımar’ın, Zeki Paşa’nın torunlarından biri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda, yalı tek bir kişiye değil, birçok mirasçıya ait bir mülk olarak karşımıza çıkmaktadır. Meliha Baştımar, bu mirasçılar arasında en bilinen isim olduğu için kamuoyunda “yalının sahibi” olarak anılmaktadır.
Yalının mülkiyeti, yıllar süren miras davaları ve satış süreçleri nedeniyle karmaşık bir yapıdadır. Milyarlarca lira değerindeki bu eşsiz yapı, zaman zaman yerli ve yabancı yatırımcıların ilgisini çekmiş, satışa çıkarılmıştır. Ancak mirasçılar arasındaki anlaşmazlıklar ve yalının tarihi eser statüsünde olması, satış sürecini güçleştirmektedir. Zeki Paşa Yalısı’nın mülkiyeti, Baştımar Ailesi’nin de içinde bulunduğu bir mirasçılar grubuna aittir.
Zeki Paşa Yalısı ziyarete açık mı?
Boğaz’dan geçenlerin hayranlıkla izlediği bu mimari yapı hakkında en çok merak edilen konulardan biri, ziyaretçilere kapalı olup olmadığıdır. Zeki Paşa Yalısı, özel bir mülk olması ve içinde ikamet edilmesi nedeniyle halkın ziyaretine kapalıdır. Bir müze veya kamuya ait bir yapı olarak sınıflandırılmamaktadır. Dolayısıyla, yalıyı gezmek veya içini görmek mümkün değildir.
Yalının gizemli ve ulaşılmaz yapısı, hakkındaki merakı daha da artırmaktadır. Sadece tekne turları sırasında Boğaz’dan dış cephesi görülebilen yapı, II. Abdülhamid döneminde Tophane Müşiri Zeki Paşa için Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilmiştir. Barok üsluptaki mimarisi, konumu ve heybetiyle İstanbul’un siluetinde özel bir yere sahiptir; ancak kapıları, sahipleri dışında herkese kapalı kalmaktadır.
Baştımar Ailesi’nin serveti ne kadar?
Baştımar Ailesi’nin toplam serveti hakkında kamuya açıklanan net bir rakam yoktur. Ancak ailenin servetinin temelini, kuşaklar boyunca miras kalan gayrimenkuller ve tarihi mülkler oluşturmaktadır. Bu servetin en bilinen ve en değerli parçası, güncel değeri yaklaşık 4 milyar TL (yaklaşık 100-115 milyon Dolar) olarak tahmin edilen Zeki Paşa Yalısı’ndaki hisseleridir. Bu tek mülk bile, ailenin finansal gücünü gözler önüne sermektedir.
Ailenin serveti yalnızca Zeki Paşa Yalısı ile sınırlı değildir. İstanbul ve Türkiye’nin farklı bölgelerinde değerli gayrimenkullere, arazilere ve ticari yatırımlara sahip oldukları düşünülmektedir. Ancak aile, servetlerini ve işlerini gözlerden uzak bir şekilde yönetmeyi tercih ettiği için finansal varlıklarının tamamı bir sır perdesi arkasındadır. Bu durum, onları Türkiye’nin “eski para” olarak adlandırılan, zenginliği yeni yatırımlardan çok köklü mirasa dayanan aileleri arasına sokmaktadır.
Baştımar Ailesi ne iş yapar?
Baştımar Ailesi’nin ekonomik faaliyetleri tek bir sektörle sınırlı değildir. Aile üyeleri tarih boyunca siyaset, hukuk, tarih, yazarlık ve ticaret gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet göstermiştir. Günümüzde ailenin yönettiği, kamuoyunca bilinen büyük bir sanayi şirketi veya holding bulunmamaktadır. Bu durum, ailenin gelir modelinin aktif ticari operasyonlardan ziyade, sahip oldukları gayrimenkul ve finansal varlıkların yönetimine dayandığını göstermektedir.
Ailenin genç kuşaklarının hangi alanlarda faaliyet gösterdiği hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Genellikle servetlerini yöneten aile ofisleri veya yatırım şirketleri aracılığıyla hareket ettikleri, gayrimenkul geliştirme ve portföy yönetimi gibi alanlarda dolaylı olarak yer aldıkları düşünülmektedir. Ailenin bu gizlilik politikası, iş dünyasındaki faaliyetlerini de merak konusu haline getirmektedir.
Baştımar Ailesi’nin soy ağacı
Baştımar Ailesi’nin soy ağacı, Türkiye’nin siyasi tarihinin bir özeti gibidir. Aile, birbirine zıt ideolojilere sahip figürleri bir arada barındırarak benzersiz bir konumda bulunmaktadır. Bu durum, ailenin entelektüel derinliğini ve Türkiye’nin çalkantılı geçmişindeki yerini ortaya koymaktadır.
Soy ağacındaki en dikkat çekici isimler şöyle sıralanabilir:
Zeki Baştımar (1905-1974): Ailenin en tanınmış bireylerinden biridir. Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) genel sekreterliğini yapmış, hayatının önemli bir kısmını siyasi mücadelesi nedeniyle Moskova’da sürgünde geçirmiştir.
Saffet Baştımar: Zeki Baştımar’ın tam zıttı bir siyasi çizgide yer almış ve 1950-1954 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili olarak görev yapmıştır. Bu durum, aynı aile içinde farklı siyasi görüşlerin nasıl bir arada var olabildiğinin en çarpıcı örneğidir.
Hafız Mehmet: Ailenin trajik figürlerinden biri olarak bilinir. Trabzon Mebusu iken Atatürk’e yönelik İzmir Suikastı girişimi davasında yargılanmış ve 1926 yılında idam edilmiştir. Bu olay, ailenin Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşadığı en büyük dram olarak kaydedilmiştir.
Abidin Cevher Özden (Banker Kastelli): Türkiye finans tarihinin